
HAKKIMIZDA
Soms Legal yıllardır birlikte çalışmakta olan ve ortak hedefler ile paylaşılan değerler doğrultusunda bir araya gelen avukatlar tarafından kurulmuştur. Temel prensibi her daim takım ruhu ile birbirine son derece bağlı bir şekilde hareket ederek müvekkillerimizin başarısında pay sahibi olmak ve her yerde, en üst seviyede uzmanlık ile hizmet vermektir.
Her biri tecrübeli, iyi eğitimli, başarı odaklı, etik değerlere saygılı takım üyelerimiz sadece hukuki sorunlar ve bunların riskleri üzerine yoğunlaşmaz. Yıllardır edinilen tecrübe, her gün değişen koşullar ve global bir perspektif doğrultusunda, müvekkillerimiz için çözümler ve fırsatlar yaratır. Yanıt bulunamadığında, soruyu farklı şekilde sorar, alternatif çözüm yolları yaratmak ve o güne kadar bulunan çözümler bir gün yeterli olmadığı zaman yenilerini üretmek üzere çalışır…
Soms Legal gücünü ortaklar arası bağlılık, işbirliği, hukuki tecrübe, ticari uygulamalara yatkınlık ve stratejik yaklaşım ile her bir müvekkile makul ve sadece teoride kalmayan, uygulanabilir çözümler üretmeye dayalı yapısından alır. Bu yapı ve her biri sektöründe önde gelen yerli ve yabancı müvekkiller ile uzun soluklu ilişkiler kurulması kaynağını pragmatik bakış açısı ile müvekkil öncelikli, birebir ilişki kurulan, şeffaf ve sonuç odaklı hizmet anlayışında bulur. Aslında her bir başarı öykümüz son derece basit bir soru ile başlar…
Size nasıl yardımcı olabiliriz ?
EKİBİMİZ

Avukat & Ortak
Avukat & Ortak ÇALISMA ALANLARI
Is Hukuku
Rekabet hukuku
Hukuki Itilaflar
Sirketler Hukuku ve Ticaret Hukuku
Sözlesmeler
Yabanci Yatirimlar
Birlesme ve devralmalar
Uluslararasi Tahkim
- T: +90 212 251 92 18-21
- F: +90 212 251 92 22
- M: +90 532 698 03 01
- sinem.mugla@somslegal.com

Avukat & Ortak
Avukat & Ortak ÇALISMA ALANLARI
Sirketler Hukuku ve Ticaret Hukuku
Birlesme ve devralmalar
Mimari ve Mühendislik Sözlesmeleri
Acentelik, distribütörlük ve Franchise Sözlesmeleri
Spor Hukuku
Uluslararasi Tahkim
Çalisma Izinleri
- T: +90 212 251 92 18-21
- F: +90 212 251 92 22
- M: +90 532 325 29 22
- banu.sonmez@somslegal.com

Avukat & Ortak
Avukat & Ortak ÇALIŞMA ALANLARI
Fikri Mülkiyet Hakları
İletişim ve Basın Hukuku
Sözleşmeler
Acentelik, distribütörlük ve Franchise Sözleşmeleri
Reklamcılık Hukuku
Ticaret Hukuku
Marka Hukuku
Denizcilik Hukuku ve Yat Denizciliği
- T: +90 212 251 92 18-21
- F: +90 212 251 92 22
- M: +90 532 508 05 23
- azra.oguzhan@somslegal.com

Avukat & Ortak
Avukat & Ortak ÇALISMA ALANLARI
Sirketler Hukuku ve Ticaret Hukuku
Yabanci Yatirimlar
Bankacilik ve Finans Hukuku
Turizm ve Otelcilik Hukuku
Birlesme ve Devralmalar
Uluslararasi Tahkim
Sözlesmeler
Trust ve Gayrimenkul Hukuku
- T: +90 212 251 92 18-21
- F: +90 212 251 92 22
- M: +90 532 357 89 50
- aylin.surkultay@somslegal.com
FAALİYET ALANLARI

Yurtiçi ve yurtdışında taşınmaz malların alım satımı, ayni hak tesis ve terkini, gayrimenkul finansmanı, güncel imar mevzuatının takibi, gerekli izin ve ruhsatların alımı, kira sözleşmelerinin hazırlanmasının yanı sıra yönetim planlarının geliştirilmesi, AVM ve rezidans proje danışmanlıkları, mülkün yeniden dizaynı, yabancıların gayrimenkul edinimi konularında müzakerelerin yürütülmesi, sözleşmelerin oluşturulması, ihtilafların çözümü, resmi ve idari merciler nezdinde işlemlerin yürütülmesi ve süreçlerin takibi konularında etkin hizmet verilmektedir.
Sektöründe önde gelen ulusal ve uluslararası mimar, iç mimar ve inşaat şirketlerine; proje geliştirme ve uygulamalarının -mimari proje ve uygulama sözleşmelerinin, kat karşılığı ve hasılat karşılığı inşaat sözleşmelerinin müzakeresi ve oluşturulması dahil- her aşamasında, uyuşmazlıkların çözümü, fikri mülkiyet, iş, çevre, sigorta, vergi hukuku ve proje müellifliği alanlarında uzman avukatlar tarafından hukuki danışmanlık sunulmaktadır.
Bilişim, Teknoloji ve Telekomünikasyon Hukuku
SOMS LEGAL Hukuk Bürosu günümüz insan yaşamında önemli yer tutan yeniliklerin müvekkillerin hedeflediği ticari modellere uygun olarak korunması, uygulanması, kullanılması adına farklı coğrafi bölgeleri ve her gün yenilenen mecraları da içine alacak şekilde, geniş kapsamlı hukuki faaliyetlerde bulunmaktadır. Bu meyanda, yazılımlar ve donanımlar, yeni iletişim araçları dahil olmak üzere her türlü teknolojik ürün ile ile ilgili lisans, altyapı, kurulum, bakım, güncelleme, network işletim anlaşmaları ve sair anlaşmaların hazırlanması, müzakeresi, tadili ve finalize edilmesi; ulusal ve uluslararası mevzuat konusunda müvekkillerin bilgilendirilmesi; IT varlıkları ve haklarının korunması ve kullanılması ile ilgili başvuru, izin, tescil ve sair işlemlerin yürütülmesi; kişisel verilerin korunması; yetkili yerel ve uluslararası idari merciler ile gerekli görüşmelerin ve yazışmaların yapılması; uyuşmazlıklara ilişkin hukuki destek verilmesi bu faaliyet kolu kapsamında kalan SOMS LEGAL Hukuk Bürosu çalışmalarından başlıcalarıdır.
Bankacılık ve Finans
SOMS LEGAL Hukuk Bürosu farklı sektörlerden gerçek ve tüzel kişi müvekkillere bankacılık ve finans alanında; yeniden yapılandırma, proje finansmanı, ticari krediler, swap, leasing işlemleri, banka teminat işlemleri, islami finans mekanizmaları konularında danışmanlık hizmetleri sunmaktadır. Bu kapsamda ulusal ve uluslararası kredi kuruluşları ile kredi sözleşmelerinin akdedilmesi alanında hukuki destek verilmesi, ipotek ve sair kredi teminatlarının hukuki olarak düzenlenmesi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu gibi merciler nezdinde yapılacak her türlü işlem ve başvuru faaliyet alanı kapsamında yer almaktadır.
Birleşme ve Devralmalar
SOMS LEGAL’in esaslı faaliyet alanlarından biri olan birleşme ve devralma işlemleri, tecrübeli avukatlar ve uzmanlar tarafından bir bütün olarak ele alınmaktadır.
İlk aşama olan durum tespitine yönelik hukuki inceleme çalışmaları (due diligence) ile devamında hazırlanacak hisse devir ve ortaklık sözleşmeleri uyuşmazlıkların çözümü, finansman, fikri mülkiyet, iş, çevre, gayrimenkul ve vergi hukukunda uzman avukatların oluşturduğu deneyimli ekip tarafından tüm boyutlarıyla değerlendirilerek birleşme ve devralmanın her aşamasında müvekkillere kapsamlı destek sağlanmaktadır.
SOMS LEGAL bünyesinde çalışan avukatlar, yıllara dayalı tecrübeleri doğrultusunda gıda, atık, enerji, perakende, otomotiv ve daha bir çok sektörde sayısız birleşme ve devralma işleminde yer almışlardır.
Aynı zamanda, SOMS LEGAL, yeniden yapılandırma işlemleri kapsamında, şirketlerin bölünme operasyonlarında kurumsal ve vergisel açıdan hukuki hizmet vermeye devam etmektedir.
Sermaye Piyasası Hukuku
SOMS LEGAL Hukuk Bürosu Sermaye Piyasası uzmanları ile birlikte müvekkillerine sermaye piyasası mevzuatına uyum, halka arz, zorunlu çağrı ve bu yükümlülükten muafiyet de dahil olmak üzere sermaye piyasaları konularında her türlü hukuki desteği vermektedir. Bunun yanı sıra uluslararası yatırım bankacılığı şirketlerini forex işlemlerine ilişkin hukuki uyuşmazlıklarda temsil etmektedir.
Şirketler ve Ticaret Hukuku
SOMS LEGAL Hukuk Bürosu avukatları, çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren müvekkillerine şirket kuruluşu, hisse arzı, kurumsal yapılandırma, ana sözleşme, iç yönerge ve benzeri kurumsal düzenlemelerin şekillendirilmesi, hissedar ilişkileri, hisse dağılımı ve devir süreçleri, aile anayasalarının hazırlanması, Türkiye ve yurtdışında şube veya irtibat bürolarının kurulması, yönetim kurulu ve genel kurul toplantılarının hazırlanması ve tescil işlemlerinin takibi konularında, uzun yıllardır hizmet vermiş olup, bu alanda geniş tecrübelere sahiptir. Kurumsal hizmetlerin yanı sıra, ticari sözleşmeler (franchise, distribütörlük, alım satım, tek satıcılık vs), iş sözleşmeleri, kira sözleşmeleri, izin ve ruhsatların alınması gibi şirketlerin faaliyetlerinin yürütülmesi sırasında ihtiyaç duyabilecekleri her türlü hukuki konuda danışmanlık hizmetleri sunulmakta ve işin gerekleri ve ticari yaklaşımlarına uygun çözümlerin etkin şekilde uygulanabilmesine yönelik olarak Şirket ortak ve yöneticileri ile yakın çalışmalar yürütülmektedir.
Medya Hukuku
Her ne kadar Fikri Mülkiyet Hukuku’nun bir parçası olsa da, SOMS LEGAL Hukuk Bürosu’nun en önemli faaliyet konularından biri olması sebebiyle Medya ve Eğlence Hukuku’nun ayrı bir başlık altında irdelenmesi gerekmektedir.
SOMS LEGAL Hukuk Bürosu yıllardır medya ve eğlence sektöründe, sektör devleri olan reklam ve yapım şirketlerine hizmet vermekte olup, bu alanda geniş bir bilgi birikimi ve tecrübeye sahiptir. Medya satın alma sözleşmelerinin hazırlanması, incelenmesi ve nihai hale getirilmesi; telif haklarına ilişkin hak sahipliğinin araştırılması; yayın ilkeleri ve mevzuat ihlaline yönelik şikayetlerin mevzuat ve uygulama ışığında irdelenmesi; reklamlar, sinematografik eserler ve televizyon programlarına ilişkin oyuncu, senarist, yönetmen, müzisyen, katılımcı, çekim ve yapım ekibi üyeleri ile akdedilecek sözleşmeler ile format sahipleri ve yayıncı kuruluşlar ile imzalanacak niyet mektupları ve sözleşmelerin hazırlanması, incelenmesi ve nihai hale getirilmesi; format sahiplerinin Türkiye’de uygulanmakta olan mevzuat konusunda bilgilendirilmesi; eser ve bağlantılı hak sahiplerinden telif haklarının mevzuata uygun şekilde temin edilmesi; yapımların yurtdışı satış ve dağıtımları ile hakların lisanslanması/ devredilmesine ilişkin sözleşmelerin hazırlanması, incelenmesi ve nihai hale getirilmesi; sponsor sözleşmeleri, çekim mekanlarına ilişkin kullanma/kira sözleşmelerinin hazırlanması, incelenmesi ve nihai hale getirilmesi; fikri mülkiyet haklarının korunması ve kullanılması ile ilgili olarak tescil ve bildirimlerin yapılması ve takibi; ihlal iddialarının irdelenmesi; uyuşmazlıkların sulhen veya hukuki yollar ile çözümüne ilişkin olarak hukuki hizmet verilmesi ve bu alandaki her türlü dava takibi SOMS LEGAL Hukuk Bürosu ekibinin bu kapsamda yer alan çalışmalarıdır.
Rekabet Hukuku
Günümüz serbest piyasa koşullarında önemli bir yer teşkil eden Rekabet Hukuku alanında, uzun yıllardır edinmiş olduğu tecrübesi ile SOMS LEGAL Hukuk Bürosu avukatları, birleşme ve devralmalar, tedarik ve tek satıcılık, distribütörlük, acente, lisans ve hizmet sözleşmelerinin Rekabet Hukuku açısından değerlendirilmesi, menfi tespit ve muafiyet başvurularının gerçekleştirilmesi ve takibi, idari soruşturmalar kapsamında müvekkillerin Rekabet Kurumu ve sair merciler nezdinde temsili hizmetlerini vermektedir.
Fikri Mülkiyet Hukuku
Fikri ve sınai mülkiyet hukuku alanında hakların korunması ve kullanılması ile ilgili tüm hukuki işlemler SOMS LEGAL Hukuk Bürosu faaliyeti kapsamındadır. Telif hakları başlığı altında eser sahibi hakları, bağlantılı hak sahipleri haklarına dair hukuki araştırma araştırma, tescil, koruma, lisanslama ve devre yönelik tüm hukuki işlemler ile marka, patent, endüstriyel tasarım, faydalı model ve coğrafi işaretlerin tescili ve tescil sonrası döneme ilişkin tüm hizmetler SOMS LEGAL Hukuk Bürosu avukatları tarafından verilmektedir.
Ulusal ve uluslararası ticaret hukukunda önemli bir yere sahip olan deniz ticaret hukuku alanında SOMS LEGAL Hukuk Bürosu müşterek avarya, sürastarya, konşimento, taşıma, sigorta, gemi inşa ve sicil işlemleri, liman işletmeleri gibi konularda hukuki danışmanlık hizmetleri vermektedir. Ayrıca, SOMS LEGAL Hukuk Bürosu avukatları uzun yıllardır tekneler ile ilgili olarak bayrak değişim işlemleri, konsolosluklar ve yetkili merciler nezdinde yabancı kaptan ve mürettebat değişikliği, tekne satışı ve kiralaması gibi konularda etkin çalışmalar yürütmektedir.
Spor Hukuku
SOMS LEGAL Hukuk Bürosu avukatları spor hukuku alanında da geniş tecrübeye sahip olup, Spor Tahkim Mahkemesi (CAS), FIFA, Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA), Türk Futbol Federasyonu gibi spor alanında düzenleyici, norm koyucu yetkilere sahip karar mercileri, tahkim heyetleri nezdinde kulüplerin ve sporcuların temsili; sporcular ile kulüpler arasındaki sözleşmeler, sponsorlar ile sözleşmeler, organize edilecek yerel, ulusal veya uluslararası organizasyonlara ilişkin sözleşmeler, spor alanında aracılık hizmetlerine ilişkin sözleşmeler dahil her türlü sözleşmenin incelenmesi ve imzaya hazır hale getirilmesi; kulüplerin fikri sınai hakları ile sporcuların yazılı ve görsel haklarının korunması SOMS LEGAL Hukuk Bürosu avukatlarının tecrübesi dahilindeki faaliyet konularındandır.
Amerika Birleşik Devletlerinde Yatırım
SOMS LEGAL Hukuk Bürosu, Amerika Birleşik Devletleri’nde yatırımcı vizesi alımı işlemleri, proje finansmanı ve gayrimenkul yatırımı konularında, Amerika Birleşik Devletleri’nin önde gelen Hukuk Büroları ile işbirliği halinde yoğun çalışmalar yürütmekte olup New York ve Florida eyaletleri başta olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’nde yatırım yapmak isteyen gerçek ve tüzel kişilere gerekli tüm konularda kapsamlı danışmanlık sunmaktadır.
İdare Hukuku
SOMS LEGAL Hukuk Bürosu avukatları idari işlemlerin her aşamasında danışmanlık vermekte, idari işlemlerin tesisi ve idari işlemlerden doğan ihtilafların çözümü konusunda müvekkillerini temsil etmektedir. Bu çerçevede, idarenin yapmakla yükümlü olduğu işlemlere dair tespit edilen hukuka aykırılığın giderilmesi için idarenin yetkili mercilerine başvurulması ve gerekli hallerde, danışmanlık verilmesi veya dava açılması hizmetleri SOMS LEGAL Hukuk Bürosu faaliyet konusu kapsamında yer almaktadır.
Vergi Hukuku
Şirketler ve gerçek kişiler açısından büyük önem taşıyan vergi konuları SOMS LEGAL Hukuk Bürosunun uzmanlık alanlarından bir diğerini oluşturmaktadır. Müvekkillerinin ihtiyaçlarını karşılayacak çözümler üreterek vergisel açıdan yasal mevzuat hükümleri çerçevesinde maksimum kazanç ve minimum yükümlülük sağlayacak ulusal ve/veya uluslararası modeller oluşturmak SOMS LEGAL Hukuk Bürosu avukatlarının son derece tecrübeli olduğu alanlardan birisidir. Bu konuda uluslararası düzeyde faaliyet gösteren finans ve vergi danışmanlık şirketlerinden daimi destek alınmaktadır.
İş Hukuku
Muhtelif sektörlerde faaliyet gösteren müvekkilleri için SOMS LEGAL, işçi ve işveren ile taşeronluk ilişkileri kapsamında hak ve yükümlülüklerin düzenlenmesi, sözleşmelerin müzakeresi ve feshi, toplu iş sözleşmelerinin yürütülmesi, çalışma müfettişleri ve bölge çalışma müdürlüklerinin denetimleri ve ihtilafların çözümü konularında etkin rol almaktadır.
Bu kapsamda SOMS LEGAL’in iş hukuku departmanındaki avukatlar mevzuat değişiklikleri ve Yargıtay uygulamalarını yakından takip etmekte ve iş hukuku alanında akademisyen ve bilirkişilerden daimi destek almaktadır. Tüm bu bilgi birikimi, uygulamaya yönelik tecrübeler ve çok değerli işbirlikleri neticesinde, şirketlerin başta insan kaynakları departmanları olmak üzere personel istihdamı konuları ile ilgilenmekte olan tüm birimlerine iş mevzuatı ve bu konuya dair doğru uygulamalar ile ilgili olarak eğitim verilmesi de SOMS LEGAL Hukuk Bürosu’nun faaliyeti kapsamındadır.
İcra İflas Hukuku
İcra İflas Hukuku alanında ilgili mevzuat hükümleri doğrultusunda borçlu ve alacaklıların uzlaştırılması, alacak tahsili, alacakların teminatlandırılması, borçlu veya alacaklıların tasfiye ve iflas süreçlerinde temsil edilmesi, iflas erteleme başvurularının yürütülmesi hizmetleri de dahil olmak üzere ticari işlemlerden kaynaklanan alacakların tahsili ile ilgili her türlü hizmet SOMS LEGAL Hukuk Bürosu uzman avukatları tarafından verilmektedir.
Turizm ve Otel Yönetimi
Dünyanın önde gelen en büyük otel zincirleri tarafından Türkiye’de franchise verilmesi, mal sahipleriyle operasyonun kurulması, yönetim sözleşmelerinin düzenlenmesi, incelenmesi, nihai hale hale getirilmesi ve devri; söz konusu sözleşmelerin uygulanmasından kaynaklanan gündelik veya esaslı konulara dair danışmanlık verilmesi, otel zinciri ile mal sahibi arasındaki ilişkilerin koordine edilmesi ve bunlardan kaynaklanan uyuşmazlıklarda hukuki destek konularında hizmet veren SOMS LEGAL Hukuk Bürosu ortaklarından Av. Aylin SURKULTAY, uzun yıllardır devam eden başarılı çalışmaları ve engin tecrübesiyle bu sektörde Türkiye’nin önde gelen hukukçularından biridir.
Uyuşmazlıkların Çözümü ve Tahkim
Başta ticaret, fikri mülkiyet, borçlar ve iş hukuku olmak üzere her türlü hukuki uyuşmazlıkların çözümünde, gerek mahkeme gerekse mahkeme dışında, SOMS LEGAL Hukuk Bürosu avukatları seneler boyu edindikleri tecrübe ile müvekkillerini ihtiyaçlarına göre belirlenen stratejiler doğrultusunda, ulusal ve uluslararası platformda temsil etmektedir.
SOMS LEGAL Hukuk Bürosu ortakları; özellikle spor, ihale sözleşmeleri ve imtiyaz sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar olmak üzere birçok tahkim davası takip etmiş ve büyük başarılara imza atmıştır. SOMS LEGAL Hukuk Bürosu aynı zamanda tahkim kararlarının yurtiçi ve yurtdışında tenfiz süreçlerini de etkin bir şekilde yürütmektedir.
KARİYER

İŞ BAŞVURU FORMU

GÜNCEL

Güncel Haberler
24.04.2020
Aşağıda yer alan bülten YENİ KORONAVİRÜS (COVID-19) SALGININ İŞÇİ-İŞVEREN İLİŞKİSİ KAPSAMINDA ETKİLERİ VE SALGININ İŞ HUKUKU KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ’ne ilişkindir. Mezkûr konu ilginiz dâhilinde ise konu ile ilgili daha detaylı bilgi için Soms Legal Hukuk Bürosu ile iletişime geçiniz. (E-mail: sinem.mugla@somslegal.com)
YENİ KORONAVİRÜS (COVID-19) SALGININ İŞÇİ-İŞVEREN İLİŞKİSİ KAPSAMINDA ETKİLERİ VE SALGININ İŞ HUKUKU KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
Yeni Koranavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle Cumhurbaşkanlığı, yasama organı ve idareler tarafından bir takım önlemler alınarak İşçi ve İşverenin bu süreci en az mağduriyet ile atlatması hedeflenmiştir. Bu kapsamda bazı hak ve ödevler askıya alınmış, kaldırılmış veya esnetilmiştir. Bu çalışma ile alınan tedbirlerin ve kararların İş Hukukuna etkileri değerlendirilmiştir.
I. 7244 Sayılı “Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” İle Getirilen Yenilikler Ve Yapılan Değişiklikler
1. 4857 Sayılı İş Kanunu kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın her türlü iş/hizmet sözleşmesi, 17 Nisan 2020 tarihinden itibaren üç ay süreyle işveren tarafından feshedilemeyecektir. Belirtilen süre Cumhurbaşkanı tarafından altı aya kadar uzatılabilir.
Ancak işçinin tabi olduğu kanunda düzenlenen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri sebepler halinde işverenin fesih hakkı saklıdır.
İş Kanunu’nun 25 inci maddesinin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri şu şekilde sıralanmıştır:
İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması.
İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.
İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması.
İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi ya da işyerinde bu maddeleri kullanması.
İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.
İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi.İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi.
İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.
İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması.
Bu durumda işverenin yukarıda listelenen hallere ilişkin haklı nedenle fesih hakkını kullanması mümkün olmakla birlikte bu haller dışında kalan haklı fesih (yani sağlık nedenleri ve zorlayıcı nedene dayalı fesih hakkı) ve İş Kanunu m.17’de yer alan önelli (ihbarlı) fesih hakkını kullanması yasaklanmış bulunmaktadır. Bu yasağa aykırı olarak iş sözleşmesini fesheden işveren veya işveren vekiline, sözleşmesi feshedilen her işçi için fiilin işlendiği tarihteki aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası verileceği düzenlenmiş bulunmaktadır.
İşbu yasal düzenlemeye karşın iş akdinin bu dönemde işveren tarafından 25/II dışında bir sebeple feshedilmesi ya da işveren tarafından 25/II’ye dayandırılan bir fesih gerekçesinin aslında gerçeği yansıtmadığının tespiti halinde kanaatimizce fesih işlemini gerçekleştiren işveren hem geçersiz feshin hukuki sonuçlarına muhatap olacak hem de idari para cezası ile karşı karşıya kalacaktır. Zira burada yasakoyucunun iradesinin iş ilişkisinin sürekliliğinin korunmasını sağlamak ve işçilerin işten çıkarmasının önüne geçmek yönünde olduğu dikkate alındığında, işbu maddede düzenlenen idari para cezası işverenin hukuki sorumluluğuna ek olarak getirilmiş bir ceza olarak nitelendirilmelidir.
Hükmün uygulama alanı salt İş Kanunu kapsamına giren iş ilişkileri ile sınırlandırılmamış olup işbu fesih yasağı Türk Borçlar Kanunu, Basın İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu kapsamına giren işyerleri ve iş ilişkileri için de geçerli kılınmıştır.
Belirtmek gerekir ki, işbu yasal düzenleme, iş akdinin sadece işveren tarafından 25/II. Maddede yer alan haklı sebep halleri dışında feshini yasaklamaktadır. Bu itibarla, iş akitlerinin işçiler tarafından İş Kanunu m.24/I-II-III uyarınca haklı nedenle ya da İş Kanunu m.17 hükmüne göre önelli fesih suretiyle feshedilmesi mümkündür. Hatta bu dönemde iş ilişkisinin Yargıtay tarafından getirilen sınırlamalara uygun ikale ile sona erdirilmesine hiçbir hukuki engel bulunmamaktadır. İşçiler sadece işbu kanun kapsamında İşverenlere tanınan ve aşağıda daha detaylı açıklanan ücretsiz izin uygulaması sebebiyle iş akitlerini haklı nedenle feshedemeyeceklerdir. Zira 7244 sayılı Kanun işveren tarafından işçilerin bu üç aylık süre içerisinde ücretsiz izne çıkarılmasının işçi bakımından haklı neden sayılmayacağını açıkça belirtmiştir.
2. Ancak işbu 7244 sayılı kanun, İşverenler’e 17 Nisan 2020 tarihinden itibaren üç aylık süreyi geçmemek üzere işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne ayırabilme imkânı vermektedir. Bu halde ücretsiz izne ayrılan işçinin iş sözleşmesini haklı nedene dayanarak fesih hakkı bulunmamaktadır.
7244 sayılı kanun öncesi, Türk İş Hukukumuzda işverenin işçiyi tek taraflı olarak ücretsiz izne ayırması kural olarak mümkün değilken 7244 Sayılı Kanun ile 4857 Sayılı İş Kanunu’na eklenen Geçici Madde 10 İşverene tek taraflı olarak, işçiyi 17 Nisan 2020 tarihinden başlamak üzere yalnızca 3 ay süre ile sınırlı şekilde, ücretsiz izne ayırma hakkı tanımaktadır. İşverenlerin iş akdi fesih kısıtlamalarında da olduğu gibi, Cumhurbaşkanı söz konusu üç aylık süreyi de altı aya kadar uzatmaya yetkilidir.
Söz konusu madde metninden, ücretsiz izin uygulamasına başvurulabilmesi için herhangi bir objektif nedenin varlığına bakılmadığı ve işverenin 3 aylık fesih yasağı döneminde herhangi bir neden söz konusu olmaksızın çalışanlarını ücretsiz izne çıkarabileceği söylenebilir. Ancak, kabul edilmelidir ki, ücretsiz izne çıkarma yetkisi işveren tarafından dürüstlük kuralına uygun olarak kullanılmalıdır. İşverenlerin işletmesel bir zorunluluk söz konusu olmadığı halde çalışanlarını cezalandırmak ya da işten ayrılmaya zorlamak için ücretsiz izin uygulamasına başvurmaları veyahut da eşit işlem borcuna aykırı davranmaları mahkemeler tarafından hukuka uygun bir işlem olarak kabul edilmeyebilecektir.
İşçinin ücretsiz izinde geçirdiği süre boyunca işverenin işçiye ücret ödeme borcu yoktur. İşçi çalışmadığı ve buna bağlı olarak ücret ödenmesi söz konusu olmadığı için ücretsiz izin döneminde 5510 sayılı Kanun anlamında “prime esas kazanç”tan da söz edilemez. Bu nedenle işveren ücretsiz izinli olunan günler için Sosyal Güvenlik Kurumuna eksik gün bildiriminde bulunacak ve bu günler için sigorta günü bildirimi ve prim tahakkuku söz konusu olmayacaktır. Kural olarak ücretsiz izin süresince işçinin iş sözleşmesi askıdadır. Bu nedenle işçinin ücretsiz izinde olduğu süreler kıdem, yıllık izin, ihbar gibi kıdeme bağlı hesaplanan işçilik haklarında dikkate alınmaz.
İş Kanunu Geçici Madde 10 uyarınca işveren tarafından ücretsiz izne ayrılan ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayan işçiye, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almamak kaydıyla ve İş Kanunu’nda düzenlenen fesih yapılamayacak 3 aylık süreyi geçmemek üzere, bu süre içinde ücretsiz izinde bulundukları her gün için İşsizlik Sigortası Fonu’ndan günlük 39,24 Türk lirası nakdi ücret desteği verilir ve bu sürelerde işçi 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’na eklenen Geçici Madde 24 ile genel sağlık sigortalısı sayılırlar ve genel sağlık sigortasına ilişkin primleri İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanır.
İşveren tarafından ücretsiz izne çıkarılarak nakdi ücret desteğinden yararlanan işçinin işvereni tarafından fiilen çalıştırıldığının tespiti halinde işverene, bu şekilde çalıştırılan her işçi ve çalıştırıldığı her ay için ayrı ayrı olmak üzere fiilin işlendiği tarihteki brüt asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanır ve ödenen nakdi ücret desteği ödeme tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte işverenden tahsil edilir.
3. 15 Mart 2020 tarihinden sonra 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu 51 inci madde kapsamında iş sözleşmesi feshedilen ve işsizlik ödeneğinden yararlanamayan işçilere, 4857 sayılı İş Kanunun geçici 10 uncu maddesinde yer alan fesih yapılamayacak süreyi geçmemek üzere işsiz kaldıkları süre kadar, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan günlük 39,24 Türk lirası nakdi ücret desteği verilir.
İşbu nakdi ücret desteği aşağıdaki işçiler için geçerlidir:
1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte iş sözleşmesi bulunmakla birlikte 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesi uyarınca işveren tarafından ücretsiz izne ayrılmış ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayan işçiler
2) 15/3/2020 tarihinden sonra 51 inci madde kapsamında iş sözleşmesi feshedilen ve İşsizlik Sigortası Kanununun diğer hükümlerine göre işsizlik ödeneğinden yararlanamayan işçiler.
Ancak işçinin söz konusu nakdi ücret desteğine hak kazanabilmesi için herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almıyor olması gerekmektedir.
Bu noktada belirtilmelidir ki, Sosyal Güvenlik Destek Primi ödenmek suretiyle çalıştırılan işçiler hem kısa çalışma kapsamı dışında kalacak hem de işbu madde düzenlenen nakdi ücret desteği uygulamasından yararlanamayacaklardır.
II. İşverenin Kısa Çalışmaya Geçmesi
Kısa çalışma; genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle işyerinde uygulanan çalışma süresinin, işyerinin tamamında veya bir bölümünde geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılmasını veya süreklilik koşulu aranmaksızın en az dört hafta süreyle faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması hallerinde üç ayı geçmemek üzere (Cumhurbaşkanı kararıyla 6 aya uzayabilir) sigortalılara çalışamadıkları dönem için gelir desteği sağlayan uygulamadır. Zorlayıcı sebep, İşverenin kendi sevk ve idaresinden kaynaklanmayan, önceden kestirilemeyen, bunun sonucu olarak bertaraf edilmesine imkân bulunmayan, geçici olarak çalışma süresinin azaltılması veya faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması ile sonuçlanan dışsal etkilerden kaynaklanan dönemsel durumları ya da deprem, yangın, su baskını, heyelan, salgın hastalık, seferberlik gibi durumlardır.
İşyerinde kısa çalışmanın uygulanabilmesi için, işverenin genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki çalışma süresinin önemli ölçüde azaldığı veya durduğu yönünde İŞKUR’a başvuruda bulunması ve 7244 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar İş Müfettişlerince yapılan uygunluk tespiti sonucu işyerinin bu durumlardan etkilendiğinin tespit edilmesi gerekmekteydi. 7244 Sayılı Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanuna Geçici Madde 25 eklenerek, yeni koronavirüs (Covid-19) sebebiyle işverenlerin yaptıkları zorlayıcı sebep gerekçeli kısa çalışma başvuruları için uygunluk tespitinin tamamlanması beklenmeksizin, işverenlerin beyanı doğrultusunda kısa çalışma ödemesi gerçekleştirileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme 29 Şubat 2020 tarihinden itibaren uygulanmak üzere yürürlüğe girmiştir. Ancak işverenin hatalı bilgi ve belge vermesi nedeniyle yapılan fazla ve yersiz ödemeler, yasal faizi ile birlikte işverenden tahsil edilecektir.
III. İşçinin Daha Az Çalıştığı Veya Çalışmadığı Süreler Zorlayıcı Sebebin Ortadan Kalkması Halinde Telafi Çalışması İle Tamamlama
Yeni koronavirüs (covıd-19) salgını sebebiyle işin durması, işyerinin tatil edilmesi veya işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi ya da işçinin talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde, işveren dört ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. İş hukuku açısından burada dikkat edilmesi gereken, telafi çalışmasının işveren tarafından ilan edilmesinin gerekmesidir. Telafi çalışması için bu ilan yeterli olup, işçinin onayı aranmamaktadır. Telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresini aşmamak koşulu ile (11 saat) günde üç saatten fazla olamaz. Tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz. Telafi çalışması fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma sayılmaz. Ancak unutulmamalıdır ki işçiye çalışmadığı sürede ücretinin ödenmiş olması gerekir. Ücretsiz izin, kısa çalışma gibi işverenin işçiye ücret ödeme borcunun askıda olduğu sürelere ilişkin telafi çalışması yaptırılması mümkün değildir.
IV. Uzaktan Çalışmaya İlişkin Düzenlemeler
Uzaktan çalışma 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinde “işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Bu doğrultuda işverenler korona virüs (Covid-19) nedeniyle evden çalışma uygulamasına geçebilir. Ancak ileride meydana gelebilecek muhtelif uyuşmazlıklarına önüne geçebilmek adına işyerinde çalışan işçinin evden çalışmaya geçmesi iş şartlarında bir değişiklik olduğu için işçi ile, İş Kanunun yukarıda belirtilen 14 maddesi çerçevesinde, yazılı bir mutabakat imzalanması gerekli görülmektedir. İşbu mutabakat dahilinde çalışanın çalışma yeri, çalışma koşulları ve saatleri netleştirilerek düzenlenmelidir.
Uzaktan çalışma halinde işçi, iş süresini ve bu sürenin dağılımını kendisinin belirlediğinden, günlük ve toplam haftalık çalışma süresi de işveren denetim ve yönetiminde geçmediği için, bu durumda aksi işçi tarafından kanıtlanmadıkça fazla çalışma oluşmaz ve fazla çalışma ücreti de ayrıca tahakkuk ettirilemez. Ancak işveren tarafından verilen iş çizelgesi vs. gibi fazla çalışmanın ispatına yarar belgelerin olması halinde yukarıda açıklanan şartlarda işçi fazla çalışmasını talep edebilecektir.
V. SGK Prim Ödemelerine ilişkin Düzenlemeler
Yeni korona virüs (covıd-19) salgını sebebiyle 24/3/2020 tarihli, 31078 sayılı mükerrer Resmi Gazetede yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği uyarınca Hazine ve Maliye Bakanlığınca 1/4/2020 ila 30/6/2020 (bu tarihler dâhil) tarihleri arasında mücbir sebep halinde olduğu kabul edilen sektörlerde faaliyette bulunan işyerlerinde 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı çalıştıran özel sektör işverenlerinin, mart, nisan ve mayıs aylarına ilişkin sigorta primleri ertelenmiştir.
Korona virüs salgınından doğrudan etkilenen ve yukarıdaki kapsamda ödemeleri ertelenen sektörler şunlardır.
Alışveriş merkezleri dahil perakende,
Sağlık hizmetleri,
Mobilya imalatı,
Demir çelik ve metal sanayii,
Madencilik ve taş ocakçılığı,
Bina inşaat hizmetleri,
Endüstriyel mutfak imalatı,
Otomotiv imalatı ve ticareti ile otomotiv sanayii için parça ve aksesuar imalatı,
Araç kiralama,
Depolama faaliyetleri dahil lojistik ve ulaşım,
Sinema ve tiyatro gibi sanatsal hizmetler,
Matbaacılık dahil kitap, gazete, dergi ve benzeri basılı ürünlerin yayımcılık faaliyetleri,
Tur operatörleri ve seyahat acenteleri dahil konaklama faaliyetleri,
Lokanta, kıraathane dahil yiyecek ve içecek hizmetleri,
Tekstil ve konfeksiyon imalatı ve ticareti,
Halkla ilişkiler dahil etkinlik ve organizasyon hizmetleri sektörlerinde faaliyette bulunan mükellefler,
Ana faaliyet alanı itibarıyla İçişleri Bakanlığınca alınan tedbirler kapsamında geçici süreliğine faaliyetlerine ara verilmesine karar verilen işyerlerinin bulunduğu sektörlerde faaliyette bulunan mükelleflere ait işyerleri.
Ertelenen aylar ve ödenmesi gereken tarihler ise şu şekildedir:
2020/Nisan ayı sonuna kadar ödenmesi gereken 2020/Mart ayına ait sigorta primlerinin ödeme süresi 31/10/2020 tarihinin cumartesi gününe denk gelmesi nedeniyle 2/11/2020 tarihine,
2020/Mayıs ayı sonuna kadar ödenmesi gereken 2020/Nisan ayına ait sigorta primlerinin ödeme süresi 30/11/2020 tarihine,
2020/Haziran ayı sonuna kadar ödenmesi gereken 2020/Mayıs ayına ait sigorta primlerinin ödeme süresi 31/12/2020 tarihine ertelenmiştir.
Erteleme nedeniyle 5510 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinde belirtilen gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanmayacaktır. Dikkat edilmesi gereken husus 5510 sayılı Kanuna göre Kuruma verilmesi gereken her türlü bilgi, belge ve beyanname ile yapılması gereken başvuruların sürelerinde ertelemeye gidilmemiş olup cari usul ve sürelere göre işlem yapılacaktır.
Yukarıda sayılı sektörlerde faaliyette bulunanların Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannameleri verme süresi Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 518) ile;
27/4/2020 tarihine kadar verilmesi gerekenlerin 27/7/2020 Pazartesi gününe, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin 27/10/2020 Salı gününe,
27/5/2020 tarihine kadar verilmesi gerekenlerin 27/7/2020 Pazartesi, gününe, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin 27/11/2020 Cuma gününe,
26/6/2020 tarihine kadar verilmesi gerekenlerin verilmesi 27/7/2020 Pazartesi gününe, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin 28/12/2020 Pazartesi gününe
ertelenmesine karar verilmiştir.
Av. Sinem Muğla – Av. Musa Kurtulmuş
SOMS LEGAL HUKUK BÜROSU
YENİ KORONAVİRÜS (COVID-19) SALGININ İŞÇİ-İŞVEREN İLİŞKİSİ KAPSAMINDA ETKİLERİ VE SALGININ İŞ HUKUKU KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
Yeni Koranavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle Cumhurbaşkanlığı, yasama organı ve idareler tarafından bir takım önlemler alınarak İşçi ve İşverenin bu süreci en az mağduriyet ile atlatması hedeflenmiştir. Bu kapsamda bazı hak ve ödevler askıya alınmış, kaldırılmış veya esnetilmiştir. Bu çalışma ile alınan tedbirlerin ve kararların İş Hukukuna etkileri değerlendirilmiştir.
I. 7244 Sayılı “Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” İle Getirilen Yenilikler Ve Yapılan Değişiklikler
1. 4857 Sayılı İş Kanunu kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın her türlü iş/hizmet sözleşmesi, 17 Nisan 2020 tarihinden itibaren üç ay süreyle işveren tarafından feshedilemeyecektir. Belirtilen süre Cumhurbaşkanı tarafından altı aya kadar uzatılabilir.
Ancak işçinin tabi olduğu kanunda düzenlenen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri sebepler halinde işverenin fesih hakkı saklıdır.
İş Kanunu’nun 25 inci maddesinin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri şu şekilde sıralanmıştır:
İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması.
İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.
İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması.
İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi ya da işyerinde bu maddeleri kullanması.
İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.
İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi.İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi.
İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.
İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması.
Bu durumda işverenin yukarıda listelenen hallere ilişkin haklı nedenle fesih hakkını kullanması mümkün olmakla birlikte bu haller dışında kalan haklı fesih (yani sağlık nedenleri ve zorlayıcı nedene dayalı fesih hakkı) ve İş Kanunu m.17’de yer alan önelli (ihbarlı) fesih hakkını kullanması yasaklanmış bulunmaktadır. Bu yasağa aykırı olarak iş sözleşmesini fesheden işveren veya işveren vekiline, sözleşmesi feshedilen her işçi için fiilin işlendiği tarihteki aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası verileceği düzenlenmiş bulunmaktadır.
İşbu yasal düzenlemeye karşın iş akdinin bu dönemde işveren tarafından 25/II dışında bir sebeple feshedilmesi ya da işveren tarafından 25/II’ye dayandırılan bir fesih gerekçesinin aslında gerçeği yansıtmadığının tespiti halinde kanaatimizce fesih işlemini gerçekleştiren işveren hem geçersiz feshin hukuki sonuçlarına muhatap olacak hem de idari para cezası ile karşı karşıya kalacaktır. Zira burada yasakoyucunun iradesinin iş ilişkisinin sürekliliğinin korunmasını sağlamak ve işçilerin işten çıkarmasının önüne geçmek yönünde olduğu dikkate alındığında, işbu maddede düzenlenen idari para cezası işverenin hukuki sorumluluğuna ek olarak getirilmiş bir ceza olarak nitelendirilmelidir.
Hükmün uygulama alanı salt İş Kanunu kapsamına giren iş ilişkileri ile sınırlandırılmamış olup işbu fesih yasağı Türk Borçlar Kanunu, Basın İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu kapsamına giren işyerleri ve iş ilişkileri için de geçerli kılınmıştır.
Belirtmek gerekir ki, işbu yasal düzenleme, iş akdinin sadece işveren tarafından 25/II. Maddede yer alan haklı sebep halleri dışında feshini yasaklamaktadır. Bu itibarla, iş akitlerinin işçiler tarafından İş Kanunu m.24/I-II-III uyarınca haklı nedenle ya da İş Kanunu m.17 hükmüne göre önelli fesih suretiyle feshedilmesi mümkündür. Hatta bu dönemde iş ilişkisinin Yargıtay tarafından getirilen sınırlamalara uygun ikale ile sona erdirilmesine hiçbir hukuki engel bulunmamaktadır. İşçiler sadece işbu kanun kapsamında İşverenlere tanınan ve aşağıda daha detaylı açıklanan ücretsiz izin uygulaması sebebiyle iş akitlerini haklı nedenle feshedemeyeceklerdir. Zira 7244 sayılı Kanun işveren tarafından işçilerin bu üç aylık süre içerisinde ücretsiz izne çıkarılmasının işçi bakımından haklı neden sayılmayacağını açıkça belirtmiştir.
2. Ancak işbu 7244 sayılı kanun, İşverenler’e 17 Nisan 2020 tarihinden itibaren üç aylık süreyi geçmemek üzere işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne ayırabilme imkânı vermektedir. Bu halde ücretsiz izne ayrılan işçinin iş sözleşmesini haklı nedene dayanarak fesih hakkı bulunmamaktadır.
7244 sayılı kanun öncesi, Türk İş Hukukumuzda işverenin işçiyi tek taraflı olarak ücretsiz izne ayırması kural olarak mümkün değilken 7244 Sayılı Kanun ile 4857 Sayılı İş Kanunu’na eklenen Geçici Madde 10 İşverene tek taraflı olarak, işçiyi 17 Nisan 2020 tarihinden başlamak üzere yalnızca 3 ay süre ile sınırlı şekilde, ücretsiz izne ayırma hakkı tanımaktadır. İşverenlerin iş akdi fesih kısıtlamalarında da olduğu gibi, Cumhurbaşkanı söz konusu üç aylık süreyi de altı aya kadar uzatmaya yetkilidir.
Söz konusu madde metninden, ücretsiz izin uygulamasına başvurulabilmesi için herhangi bir objektif nedenin varlığına bakılmadığı ve işverenin 3 aylık fesih yasağı döneminde herhangi bir neden söz konusu olmaksızın çalışanlarını ücretsiz izne çıkarabileceği söylenebilir. Ancak, kabul edilmelidir ki, ücretsiz izne çıkarma yetkisi işveren tarafından dürüstlük kuralına uygun olarak kullanılmalıdır. İşverenlerin işletmesel bir zorunluluk söz konusu olmadığı halde çalışanlarını cezalandırmak ya da işten ayrılmaya zorlamak için ücretsiz izin uygulamasına başvurmaları veyahut da eşit işlem borcuna aykırı davranmaları mahkemeler tarafından hukuka uygun bir işlem olarak kabul edilmeyebilecektir.
İşçinin ücretsiz izinde geçirdiği süre boyunca işverenin işçiye ücret ödeme borcu yoktur. İşçi çalışmadığı ve buna bağlı olarak ücret ödenmesi söz konusu olmadığı için ücretsiz izin döneminde 5510 sayılı Kanun anlamında “prime esas kazanç”tan da söz edilemez. Bu nedenle işveren ücretsiz izinli olunan günler için Sosyal Güvenlik Kurumuna eksik gün bildiriminde bulunacak ve bu günler için sigorta günü bildirimi ve prim tahakkuku söz konusu olmayacaktır. Kural olarak ücretsiz izin süresince işçinin iş sözleşmesi askıdadır. Bu nedenle işçinin ücretsiz izinde olduğu süreler kıdem, yıllık izin, ihbar gibi kıdeme bağlı hesaplanan işçilik haklarında dikkate alınmaz.
İş Kanunu Geçici Madde 10 uyarınca işveren tarafından ücretsiz izne ayrılan ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayan işçiye, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almamak kaydıyla ve İş Kanunu’nda düzenlenen fesih yapılamayacak 3 aylık süreyi geçmemek üzere, bu süre içinde ücretsiz izinde bulundukları her gün için İşsizlik Sigortası Fonu’ndan günlük 39,24 Türk lirası nakdi ücret desteği verilir ve bu sürelerde işçi 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’na eklenen Geçici Madde 24 ile genel sağlık sigortalısı sayılırlar ve genel sağlık sigortasına ilişkin primleri İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanır.
İşveren tarafından ücretsiz izne çıkarılarak nakdi ücret desteğinden yararlanan işçinin işvereni tarafından fiilen çalıştırıldığının tespiti halinde işverene, bu şekilde çalıştırılan her işçi ve çalıştırıldığı her ay için ayrı ayrı olmak üzere fiilin işlendiği tarihteki brüt asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanır ve ödenen nakdi ücret desteği ödeme tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte işverenden tahsil edilir.
3. 15 Mart 2020 tarihinden sonra 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu 51 inci madde kapsamında iş sözleşmesi feshedilen ve işsizlik ödeneğinden yararlanamayan işçilere, 4857 sayılı İş Kanunun geçici 10 uncu maddesinde yer alan fesih yapılamayacak süreyi geçmemek üzere işsiz kaldıkları süre kadar, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan günlük 39,24 Türk lirası nakdi ücret desteği verilir.
İşbu nakdi ücret desteği aşağıdaki işçiler için geçerlidir:
1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte iş sözleşmesi bulunmakla birlikte 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesi uyarınca işveren tarafından ücretsiz izne ayrılmış ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayan işçiler
2) 15/3/2020 tarihinden sonra 51 inci madde kapsamında iş sözleşmesi feshedilen ve İşsizlik Sigortası Kanununun diğer hükümlerine göre işsizlik ödeneğinden yararlanamayan işçiler.
Ancak işçinin söz konusu nakdi ücret desteğine hak kazanabilmesi için herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almıyor olması gerekmektedir.
Bu noktada belirtilmelidir ki, Sosyal Güvenlik Destek Primi ödenmek suretiyle çalıştırılan işçiler hem kısa çalışma kapsamı dışında kalacak hem de işbu madde düzenlenen nakdi ücret desteği uygulamasından yararlanamayacaklardır.
II. İşverenin Kısa Çalışmaya Geçmesi
Kısa çalışma; genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle işyerinde uygulanan çalışma süresinin, işyerinin tamamında veya bir bölümünde geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılmasını veya süreklilik koşulu aranmaksızın en az dört hafta süreyle faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması hallerinde üç ayı geçmemek üzere (Cumhurbaşkanı kararıyla 6 aya uzayabilir) sigortalılara çalışamadıkları dönem için gelir desteği sağlayan uygulamadır. Zorlayıcı sebep, İşverenin kendi sevk ve idaresinden kaynaklanmayan, önceden kestirilemeyen, bunun sonucu olarak bertaraf edilmesine imkân bulunmayan, geçici olarak çalışma süresinin azaltılması veya faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması ile sonuçlanan dışsal etkilerden kaynaklanan dönemsel durumları ya da deprem, yangın, su baskını, heyelan, salgın hastalık, seferberlik gibi durumlardır.
İşyerinde kısa çalışmanın uygulanabilmesi için, işverenin genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki çalışma süresinin önemli ölçüde azaldığı veya durduğu yönünde İŞKUR’a başvuruda bulunması ve 7244 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar İş Müfettişlerince yapılan uygunluk tespiti sonucu işyerinin bu durumlardan etkilendiğinin tespit edilmesi gerekmekteydi. 7244 Sayılı Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanuna Geçici Madde 25 eklenerek, yeni koronavirüs (Covid-19) sebebiyle işverenlerin yaptıkları zorlayıcı sebep gerekçeli kısa çalışma başvuruları için uygunluk tespitinin tamamlanması beklenmeksizin, işverenlerin beyanı doğrultusunda kısa çalışma ödemesi gerçekleştirileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme 29 Şubat 2020 tarihinden itibaren uygulanmak üzere yürürlüğe girmiştir. Ancak işverenin hatalı bilgi ve belge vermesi nedeniyle yapılan fazla ve yersiz ödemeler, yasal faizi ile birlikte işverenden tahsil edilecektir.
III. İşçinin Daha Az Çalıştığı Veya Çalışmadığı Süreler Zorlayıcı Sebebin Ortadan Kalkması Halinde Telafi Çalışması İle Tamamlama
Yeni koronavirüs (covıd-19) salgını sebebiyle işin durması, işyerinin tatil edilmesi veya işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi ya da işçinin talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde, işveren dört ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. İş hukuku açısından burada dikkat edilmesi gereken, telafi çalışmasının işveren tarafından ilan edilmesinin gerekmesidir. Telafi çalışması için bu ilan yeterli olup, işçinin onayı aranmamaktadır. Telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresini aşmamak koşulu ile (11 saat) günde üç saatten fazla olamaz. Tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz. Telafi çalışması fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma sayılmaz. Ancak unutulmamalıdır ki işçiye çalışmadığı sürede ücretinin ödenmiş olması gerekir. Ücretsiz izin, kısa çalışma gibi işverenin işçiye ücret ödeme borcunun askıda olduğu sürelere ilişkin telafi çalışması yaptırılması mümkün değildir.
IV. Uzaktan Çalışmaya İlişkin Düzenlemeler
Uzaktan çalışma 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinde “işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Bu doğrultuda işverenler korona virüs (Covid-19) nedeniyle evden çalışma uygulamasına geçebilir. Ancak ileride meydana gelebilecek muhtelif uyuşmazlıklarına önüne geçebilmek adına işyerinde çalışan işçinin evden çalışmaya geçmesi iş şartlarında bir değişiklik olduğu için işçi ile, İş Kanunun yukarıda belirtilen 14 maddesi çerçevesinde, yazılı bir mutabakat imzalanması gerekli görülmektedir. İşbu mutabakat dahilinde çalışanın çalışma yeri, çalışma koşulları ve saatleri netleştirilerek düzenlenmelidir.
Uzaktan çalışma halinde işçi, iş süresini ve bu sürenin dağılımını kendisinin belirlediğinden, günlük ve toplam haftalık çalışma süresi de işveren denetim ve yönetiminde geçmediği için, bu durumda aksi işçi tarafından kanıtlanmadıkça fazla çalışma oluşmaz ve fazla çalışma ücreti de ayrıca tahakkuk ettirilemez. Ancak işveren tarafından verilen iş çizelgesi vs. gibi fazla çalışmanın ispatına yarar belgelerin olması halinde yukarıda açıklanan şartlarda işçi fazla çalışmasını talep edebilecektir.
V. SGK Prim Ödemelerine ilişkin Düzenlemeler
Yeni korona virüs (covıd-19) salgını sebebiyle 24/3/2020 tarihli, 31078 sayılı mükerrer Resmi Gazetede yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği uyarınca Hazine ve Maliye Bakanlığınca 1/4/2020 ila 30/6/2020 (bu tarihler dâhil) tarihleri arasında mücbir sebep halinde olduğu kabul edilen sektörlerde faaliyette bulunan işyerlerinde 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı çalıştıran özel sektör işverenlerinin, mart, nisan ve mayıs aylarına ilişkin sigorta primleri ertelenmiştir.
Korona virüs salgınından doğrudan etkilenen ve yukarıdaki kapsamda ödemeleri ertelenen sektörler şunlardır.
Alışveriş merkezleri dahil perakende,
Sağlık hizmetleri,
Mobilya imalatı,
Demir çelik ve metal sanayii,
Madencilik ve taş ocakçılığı,
Bina inşaat hizmetleri,
Endüstriyel mutfak imalatı,
Otomotiv imalatı ve ticareti ile otomotiv sanayii için parça ve aksesuar imalatı,
Araç kiralama,
Depolama faaliyetleri dahil lojistik ve ulaşım,
Sinema ve tiyatro gibi sanatsal hizmetler,
Matbaacılık dahil kitap, gazete, dergi ve benzeri basılı ürünlerin yayımcılık faaliyetleri,
Tur operatörleri ve seyahat acenteleri dahil konaklama faaliyetleri,
Lokanta, kıraathane dahil yiyecek ve içecek hizmetleri,
Tekstil ve konfeksiyon imalatı ve ticareti,
Halkla ilişkiler dahil etkinlik ve organizasyon hizmetleri sektörlerinde faaliyette bulunan mükellefler,
Ana faaliyet alanı itibarıyla İçişleri Bakanlığınca alınan tedbirler kapsamında geçici süreliğine faaliyetlerine ara verilmesine karar verilen işyerlerinin bulunduğu sektörlerde faaliyette bulunan mükelleflere ait işyerleri.
Ertelenen aylar ve ödenmesi gereken tarihler ise şu şekildedir:
2020/Nisan ayı sonuna kadar ödenmesi gereken 2020/Mart ayına ait sigorta primlerinin ödeme süresi 31/10/2020 tarihinin cumartesi gününe denk gelmesi nedeniyle 2/11/2020 tarihine,
2020/Mayıs ayı sonuna kadar ödenmesi gereken 2020/Nisan ayına ait sigorta primlerinin ödeme süresi 30/11/2020 tarihine,
2020/Haziran ayı sonuna kadar ödenmesi gereken 2020/Mayıs ayına ait sigorta primlerinin ödeme süresi 31/12/2020 tarihine ertelenmiştir.
Erteleme nedeniyle 5510 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinde belirtilen gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanmayacaktır. Dikkat edilmesi gereken husus 5510 sayılı Kanuna göre Kuruma verilmesi gereken her türlü bilgi, belge ve beyanname ile yapılması gereken başvuruların sürelerinde ertelemeye gidilmemiş olup cari usul ve sürelere göre işlem yapılacaktır.
Yukarıda sayılı sektörlerde faaliyette bulunanların Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannameleri verme süresi Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 518) ile;
27/4/2020 tarihine kadar verilmesi gerekenlerin 27/7/2020 Pazartesi gününe, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin 27/10/2020 Salı gününe,
27/5/2020 tarihine kadar verilmesi gerekenlerin 27/7/2020 Pazartesi, gününe, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin 27/11/2020 Cuma gününe,
26/6/2020 tarihine kadar verilmesi gerekenlerin verilmesi 27/7/2020 Pazartesi gününe, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerinin 28/12/2020 Pazartesi gününe
ertelenmesine karar verilmiştir.
Av. Sinem Muğla – Av. Musa Kurtulmuş
SOMS LEGAL HUKUK BÜROSU
Aşağıda yer alan görüşümüz COVİD -19’ UN İŞYERİ KİRA SÖZLEŞMELERİ’NE OLAN ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ’ne ilişkindir. Mezkûr konu ilginiz dâhilinde ise konu ile ilgili daha detaylı bilgi için Soms Legal Hukuk Bürosu ile iletişime geçiniz. (E-mail: banu.sonmez@somslegal.com)
COVİD -19’ UN İŞYERİ KİRA SÖZLEŞMELERİ’NE OLAN ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Ülkemiz ile tüm dünyada yaşanan Covid – 19 olarak tanımlanan Koronavirüs salgın hastalığı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihinde Pandemi olarak ilan edilmiştir.
Yargıtay kararlarında deprem, yangın, salgın hastalık gibi mücbir sebepler, tarafların kontrol alanlarının dışında gerçekleşen, taraflarca önceden öngörülemeyen, karşı konulması mümkün olmayan, kaçınılmaz ve mutlak bir şekilde borcun ifasını engelleyen, imkansız hale getiren olaylar olarak tanımlanır.
Bu çapta etkileri olan bir salgın hastalık karşısında emsal teşkil edebilecek daha önce oluşmuş bir içtihat bulunmamakla birlikte, tarafların bozulan menfaat dengesinin giderilmesi veya sözleşme ilişkisinin sona erdirilmesinde uygulanacak yasal düzenlemelere ilişkin görüşümüz aşağıda sunulmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu uyarınca, koronavirüsün mücbir sebep olarak kira sözleşmelerine etkisi iki başlık altında irdelenmelidir:
1. İFA İMKANSIZLIĞI
İfa imkansızlığı kavramı Borçlar Kanunu’nun 136. Maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:
“Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.
Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.”
İfa imkansızlığının ayrıca kısmi olması durumunda; Borçlar Kanunu’nun 137. Maddesi uyarınca;
“Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.”
2. AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ
Aşırı ifa güçlüğü kavramı ise Borçlar Kanunu’nun 138. Maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:
“Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.”
Koronavirüs salgınının, yukarıdaki hukuki düzenlemeler çerçevesinde işyeri kira sözleşmelerine etkisi incelenirken, İçişleri Bakanlığı tarafından alınan zorunlu kapatma kararları ile idare tarafından yayınlanan tavsiye niteliğindeki kararların ayrı ayrı incelenmesi gerektiği kanaatindeyiz.
i. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI TARAFINDAN ALINAN KARARLARA İSTİNADEN KAPATILAN İŞYERLERİNE İLİŞKİN KİRA SÖZLEŞMELERİ:
T.C. İçişleri Bakanlığı’nın Koronavirüs Tedbirleri konulu genelgeleriyle ülke genelinde; gece kulüpleri, bar, pavyon, diskotek, tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA, spor merkezler, güzellik salonu, berber, kuaför faaliyetleri geçici süreyle durdurulmuştur.
T.C İçişleri Bakanlığı’ nın Koronavirüs Tedbirleri başlıklı ek genelgesinin geçici süreyle faaliyetleri durdurması nedeniyle, doktrinde farklı görüşler bulunmakta olup bu görüşler aşağıdaki gibi oluşmaktadır:
- Geçici ifa imkansızlığı olduğu yönündeki görüşler:
Bakanlık tarafından alınan tedbirin ne kadar süre ile devam edeceği belirsizdir. Bu aşamada, kira sözleşmesi süreleri dikkate alındığında, ofis veya mağaza gibi işyerleri kiraları açısından borcun sürekli olarak imkansız hale geldiğinden söz edilemez. Bu durumda, bir borcun ifasının önünde kesin bir engel olmakla birlikte, ifanın daha sonraki bir zamanda mümkün hale gelebilecek olması durumu “geçici imkansızlık” olarak düşünülebilir. Bu halde, geçici ifa imkansızlığı hali sona erinceye kadar kira bedeli ödeme yükümlülüklerinin askıya alındığı ileri sürülebilir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 2011/13-528 E. 2011/571 K. 28.9.2011 tarihli Kararında Geçici İmkansızlık ve Geçici İmkansızlık durumunda sözleşme ile bağlı tutulma süresinin hangi kapsamda değerlendirilmesi gerektiği ile ilgili olarak aşağıda belirtilen açıklamalara yer verilmiştir:
“Şüphesiz geçici imkansızlığın varlığı, beraberinde tarafların bu sözleşmeyle ne kadar süre bağlı kalacakları sorununu getirir. Bu konudaki kural "ahde vefa, söze sadakat" ilkesi gereği tarafların sözleşmeyle bağlı tutulmasıdır. Ancak bazı özel durumlar vardır ki, tarafları o sözleşmeyle bağlı saymak hem onların ekonomik özgürlüklerini engeller, hem de bir başkası ile sözleşme yapma fırsatını ortadan kaldırır. Uygulamada, geçici imkansızlık halinde tarafların o sözleşmeyle bağlı tutulma süresine "akde tahammül süresi" denilmektedir. Bu sürenin gerçekleşip gerçekleşmediğini de her somut olaya göre ve onun çerçevesinde değerlendirmek gerekir ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.04.2010 gün ve 2010/15-193- 235 sayılı ilamı).”
Geçici imkansızlığa istinaden tarafların sözleşme ile bağlı kalması gereken süre olan “Akde tahammül süresinin” aşılması durumunda ise Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’ nin 2018/828 E. 2018/2740 K. numaralı 27.6.2018 tarihli kararında belirtildiği üzere; Geçici İmkânsızlık eğer tahammül süresi geçmiş olmasına rağmen ortadan kalkmaz ve taraflara yüklenebilecek kusur bulunmaz ise Sözleşmenin ifası için beklenmesi gereken tahammül süresi aşılmış olacağı için sözleşmenin mahkeme tarafından geçersizliğinin tespitine karar verilmesi gerekli olacaktır.
- Kısmi ifa imkansızlığı olduğu yönündeki görüşler:
Koronavirüsün, kısmi ifa imkansızlığı kapsamında da değerlendirilmesi söz konusu olabilir. Zira, işyeri Bakanlık tarafından kapatılan kiracılar ticari faaliyetlerine zorunlu olarak ara vermek durumunda bırakılmış iseler de, işyerlerini tahliye etmemektedirler.
Bu durum dikkate alındığında, zorunlu kapatma kararı neticesinde kiralanan taşınmazları ticari faaliyetleri için kullanamayan kiracılar bakımından, kira bedelinin tamamından sorumlu tutulamayacağı; ancak kira bedelinin kısmi olarak ifa edilebileceği ileri sürülebilir.
- Sürekli İfa imkansızlığı olduğu yönündeki görüşler:
Hukukçuların bir kısmı, Borçlar Kanunu’nun 136. Maddesinde düzenlenen “ifa imkansızlığı” maddesine dayanarak, korona virüsü nedeniyle işyerleri Bakanlık tarafından kapanan kiracılarının “ifa imkansızlığı” nedeniyle kira borcundan kurtulacağı görüşündedirler.
Hukuk Büromuzun Bakanlığın kararı ile kapatılan işyerlerine ilişkin kira sözleşmelerine dair görüşü, kiracının borcunun “para borcu” olduğu ve ofis ve mağaza gibi işyerlerinin kira sözleşmelerinin süreleri dikkate alındığında ifa imkansızlığından bahsetmenin dar bir yorum olacağı, ancak “geçici ifa imkansızlığından” bahsedilebileceği ve bu süreçte geçici ifa imkansızlığı hali sona erinceye kadar kira bedeli ödeme yükümlülüklerinin askıya alındığı yönündedir. Kiracının bu askı süresince kira bedeli ödemeyebileceği, fakat geçici ifa imkansızlığı sona erdiğinde, askı süresince doğan kira bedellerini faizsiz olarak ödemesi gerekeceği görüşündeyiz.
Ayrıca, kiracının aynı zamanda Borçlar Kanunu’nun 138. Maddesindeki aşırı ifa güçlüğünden yararlanarak şartları var ise uyarlama davası da açabileceği kanaatindeyiz.
ii. KİRACININ KENDİ İNİSİYATİFİYLE KAPATTIĞI İŞYERLERİNE İLİŞKİN KİRA SÖZLEŞMELERİ:
Yukarıda 2. Maddede de açıklandığı üzere, Borçlar Kanunu madde 138 uyarınca, Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Kiracının kendi inisiyatifiyle ancak koronavirüs salgınından kaynaklı kamu otoritelerinin tavsiye niteliğindeki kararları ve uyarıları kapsamında kapatılan işyerlerinin kira sözleşmelerine ilişkin olarak; kira bedeli ödeme yükümlülüğünde “aşırı ifa güçlüğü” oluştuğu kanaatindeyiz. Bu durum kiracıya TBK Madde 138’ deki yasal şartlara uygun olarak uyarlama davası açma hakkı tanımakta, kira bedeli ödememe hakkı vermemektedir. Bu sebeple Kiraya Veren ile kiracı arasında sulhen bir anlaşma sağlanamaması durumunda, kiracılar tarafından ivedilikle uyarlama davası açılması gerektiği görüşündeyiz. Önemle belirtmek isteriz ki kanaatimizce, bu süreçte ödenmeyen kira bedellerinin, ileride faiziyle beraber ödenmesi gerekecektir.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’ nin 2012/8250 E. 2013/2623 K. numaralı 7.2.2013 tarihli kararında TBK Madde 138’ deki “aşırı ifa güçlüğü” nün olası bir hukuki uyuşmazlıkta hakim tarafından aşağıdaki şartlar çerçevesinde değerlendirileceği açıklanmaktadır:
“TBK m. 138 hükmüne göre; sözleşme taraflarından birinin hakime yapacağı başvuru üzerine talep doğrultusunda bir karar verilebilmesi için aşağıdaki şartlar bulunmalıdır:
1) Sözleşme kurulduktan sonra, tarafların edimleri arasındaki denge, borçludan sonuçları yüklenmesi istenemeyecek kadar büyük ölçüde bozulmuş olmalıdır.
2) Edimlerin dengesindeki değişiklik sözleşme yapılırken öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen (Savaş, ekonomik kriz, devalüasyon, tabii afetler, ithal ve ihraç konusunda getirilen yasak ve tahditler gibi) olağanüstü bir durumdan ileri gelmelidir.
3) Aşırı ifa güçlüğü yaratan olgu borçludan kaynaklanmamalıdır.
4) Edimler henüz ifa edilmemiş olmalıdır. Kural olarak ifada bulunduktan sonra aşırı ifa güçlüğünden söz ederek uyarlama veya sözleşmeden dönme yollarına başvurulamaz. Ancak, borçlu doğan haklarını saklı tutarak ifada bulunmuşsa, ifadan sonra da bu haklarını kullanabilecektir.”
Sonuç olarak;
Sayın Cumhurbaşkanımız’ın açıklamaları, yeni kararları veya yeni uygulamalar doğrultusunda koronavirüsünün ülkemizdeki seyrine göre farklı görüşler her zaman ortaya çıkabilecektir. Ancak şu anki açıklamalar ve yürürlükteki mevzuat kapsamında;
- Koronavirüs salgını nedeniyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla; 7226 Sayılı Kanun’un geçici 1. Maddesi ile dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; Ceza Muhakemesi Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durmuş olması ve yine 7226 Sayılı Kanun’un iş yeri kiralarına ilişkin geçici 2. maddesi ile “1/3/2020 tarihinden 30/6/2020 tarihine kadar işleyecek iş yeri kira bedelinin ödenememesi, kira sözleşmesinin feshi ve tahliye sebebi oluşturmaz.” hükmü getirilmiş olması nedeniyle bu ara dönemdeki kira bedellerinin ödenmemesi sebebiyle kiracı aleyhine ancak 04.05.2020 tarihi itibariyle (sürelerin uzatılması halinde ise yeni belirlenen tarih itibariyle) kira alacağına ilişkin bir icra takibi başlatılabileceği, ancak kiraya verenin 1/3/2020-30/6/2020 dönemi için ödenmeyen kira bedellerinden kaynaklı herhangi bir fesih veya tahliye talebinde bulunamayacağı;
- Bakanlığın kararı ile kapatılan işyerlerine ilişkin kira sözleşmelerinde kiracının borcunun “para borcu” olduğu ve ofis ve mağaza gibi işyerlerinin kira sözleşmelerinin süreleri dikkate alındığında ifa imkansızlığından bahsetmenin dar bir yorum olacağı, ancak “geçici ifa imkansızlığından” bahsedilebileceği; bu süreçte geçici ifa imkansızlığı hali sona erinceye kadar kira bedeli ödeme yükümlülüklerinin askıya alındığı; diğer bir deyişle Kiracının bu askı süresince kira bedeli ödeme yükümlülüğünün ötelendiği, fakat geçici ifa imkansızlığı sona erdiğinde, askı süresince doğan kira bedellerini faizsiz olarak ödemekle yükümlü tutulabileceği; ayrıca, kiracının aynı zamanda Borçlar Kanunu’nun 138. Maddesindeki aşırı ifa güçlüğünden yararlanarak şartları var ise uyarlama davası da açabileceği;
- Kiracının kendi inisiyatifiyle ancak koronavirüs salgınından kaynaklı kamu otoritelerinin tavsiye niteliğindeki kararları ve uyarıları kapsamında kapatılan işyerlerinin kira sözleşmelerinde; kira bedeli ödeme yükümlülüğünde “aşırı ifa güçlüğü” oluştuğu; bu durumun kiracıya TBK Madde 138’ deki yasal şartlara uygun olarak uyarlama davası açma hakkı tanıdığı; kira bedeli ödememe hakkı vermediği; Kiraya Veren ile kiracı arasında anlaşma sağlanamaması durumunda, kiracılar tarafından uyarlama davası açılması gerektiği görüşündeyiz. Diğer taraftan, bu süreçte ödenmeyen kira bedellerinden kiracıların, ileride faiziyle beraber ödemekle yükümlü tutulabileceği kanaatindeyiz.
Ancak, önemle de belirtmek gerekir ki; her bir olay özelinde, kira sözleşmesinin niteliği ve sözleşmenin diğer koşulları da dikkate alınarak ve pandeminin süresine ve somut olaya olan etkilerine bağlı olarak görüşlerin farklılık gösterebileceğini; olası bir ihtilafta hakimin denkleştirici adalet çerçevesinde her iki tarafa da sorumlulukların/risklerin paylaştırılması şeklinde karar verebileceği kanaatinde olduğumuzu belirtmek isteriz.
Saygılarımızla,
Av. Banu Sönmez – Av. Tansı Kutluk
SOMS LEGAL HUKUK BÜROSU
Aşağıda yer alan bülten 7244 Sayılı “Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile ilgili bilgiler içermektedir. Mezkûr konu ilginiz dâhilinde ise konu ile ilgili daha detaylı bilgi için Soms Legal Hukuk Bürosu ile iletişime geçiniz. (E-mail: aylin.surkultay@somslegal.com)
7244 SAYILI “YENİ KORONAVİRÜS (COVID-19) SALGINININ EKONOMİK VE SOSYAL HAYATA ETKİLERİNİN AZALTILMASI HAKKINDA KANUN İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN” UN GETİRDİĞİ YENİLİKLER VE DEĞİŞİKLİKLER
I. Bazı Alacakların Ertelenmesi, Alınmaması Veya Yapılandırılması İle İlgili Düzenlemeler
1. Başvuru şartı aranmaksızın 3 ay süreyle erteleme konusunda ilgili idarelere yetki verilen konular:
- 1) Hazine taşınmazlarına ilişkin olarak sözleşmeye istinaden ödenmesi gereken bedeller.
- 2) 1/4/2020 tarihinden itibaren 3 aylık döneme ilişkin tahsil edilmesi gereken ecrimisil bedelleri.
- 3) Büyükşehir belediyeleri, belediyeler, il özel idareleri ve bağlı kuruluşları ile bunların üyesi olduğu mahalli idare birliklerinin mülkiyetinde veya tasarrufunda olan taşınmazlara ilişkin olarak ilgili mevzuat uyarınca yapılan satış, ecrimisil ve kiralamadan kaynaklanan bedellerin veya tutarların, 19/3/2020 tarihinden itibaren 3 aylık döneme ilişkin tahsil edilmesi gereken kısımları.
- 4) Büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve bağlı kuruluşlarının konutlara ve faaliyetleri durdurulan veya faaliyette bulunamayan işyerlerine ilişkin su tüketimine bağlı alacakları. (17 Nisan 2020 tarihten itibaren 3 aylık döneme ilişkin tahsil edilmesi gerekenlerle sınırlı olmak üzere)
- 5) Büyükşehir belediyeleri ile belediyeler, kendisinden izin veya ruhsat almak ya da hat kiralamak suretiyle çalışan gerçek ve tüzel kişilere (17 Nisan 2020 tarihinden itibaren 3 aylık süreyle sınırlı olmak üzere gelir desteği ödemesi yapabilir) belirlenen döneme tekabül eden ruhsat, izin, hat kirası.
Erteleme yetkisi verilen bu alacaklar ertelenen süre sonunda ertelenen süre kadar aylık eşit taksitler halinde, herhangi bir gecikme zammı ve faiz uygulanmadan tahsil edilecektir.
2. Başvuru şartı aranmaksızın 3 ay süreyle ertelenen ödemeler:
- 1) Turizm tesisi maksadıyla verilen izinler hariç olmak üzere Orman Kanunu gereğince devlet ormanlarında gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri adına verilen izinler ile Orman Genel Müdürlüğü tarafından Devlet İhale
- 2) Kanunu gereğince kiraya verilen mesire yerleri ve taşınmazlardan 1/4/2020 tarihinden itibaren 3 aylık döneme ilişkin tahsil edilmesi gereken bedeller.(Ayrıca verilen izinlerin erteleme dönemi içerisinde tahakkuk eden ilk yıl bedellerine karşılık banka teminat mektubu alınarak yer teslimi yapılabilir.)
- 3) Millî Parklar Kanunu’na tabi yerlerde Devlet İhale Kanunu hükümlerine göre yapılan kiralamalardan 1/4/2020 tarihinden itibaren 3 aylık döneme ilişkin tahsil edilmesi gereken bedeller.
- 4) Büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve bağlı kuruluşlarının gelir vergisi tevkifatı beyan ve ödeme süreleri, tüm sosyal sigorta prim ödemeleri ile Belediye Teşkilâtı Olan Yerleşim Yerlerine İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanun’un 4’üncü maddesi uyarınca Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne yaptığı yıllık taksit ödemelerinden, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 aylık döneme ilişkin tahsil edilmesi gerekenler. (Erteleme süresince 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda yer alan tarh ve ceza kesme zamanaşımı süreleri işlemez ve zamanaşımı işlemeyen süreler kadar uzar.)
- 5) Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurt Hizmetleri Kanunu’nun 16’ncı maddesi kapsamındaki kredi borçları. (17 Nisan 2020 tarihinde itibaren 3 aylık döneme ilişkin tahsil edilmesi gerekenlerle sınırlı olmak üzere. Erteleme süresince ertelenen taksit bedellerine Yİ-ÜFE uygulanmaz)
Ertelenen bu alacaklar ertelenen süre sonunda, ertelenen süre kadar aylık eşit taksitler halinde, herhangi bir gecikme zammı ve faiz uygulanmadan tahsil edilir.
3. İdare tarafından talep ve tahsil edilemeyecek alacaklar:
- 1) Büyükşehir belediyeleri, belediyeler, il özel idareleri ve bağlı kuruluşları ile bunların üyesi olduğu mahalli idare birliklerinin mülkiyetinde veya tasarrufunda olan taşınmazlara ilişkin olarak ilgili mevzuat uyarınca yapılan kiralamadan kaynaklanan kira bedelleri faaliyetleri durdurulan veya faaliyette bulunamayan işletmelerin faaliyette bulunmadığı döneme ilişkin olarak kira bedelleri.
- 2) Faaliyetleri durdurulan veya faaliyette bulunamayan işletmelerin yıllık ilan ve reklam vergileri ile yıllık çevre temizlik vergilerinin, faaliyetleri durdurulan veya faaliyette bulunulamayan dönemlere isabet eden kısmı.
- 3) Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanununun 35 inci maddesinde düzenlenen 2020 yılı için yıllık aidat bedeli.
Yukarıda yer alan düzenlemelerin yanında 7244 sayılı kanun ile tarım satış kooperatifleri birliklerinin yapılandırılan ve yılda bir taksit olmak üzere ödenen Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu (DFİF) kaynaklı kredi borçlarının 2020 yılına ait borç taksit ödemesi, faizsiz olarak 2021 yılına ertelenmiş, 2021 yılı dâhil daha sonraki yıllarda ödenecek taksit tutarları da faizsiz olarak birer yıl ertelenmiştir, Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi’nin (TEDAŞ) elektrik tüketiminden kaynaklanan alacakları (özelleştirme devir işlemleri sırasında TEDAŞ’a devredilmiş olan alacaklar) Kanun’un 1. Maddesinin i bendindeki şekilde yapılandırılmıştır.
II. Süre Uzatımı, Toplantı Erteleme Ve Uzaktan Çalışma İle İlgili Düzenlemeler
1. Uzatılan süreler:
- 1) Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu kapsamında verilmiş olup 2020 yılı içinde geçerlilik süresi dolacak olan lisansların geçerlilik süresi bir yıl uzatılmıştır.
- 2) Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun kapsamında ticaret gemilerine düzenlenen ve 11/3/2020 tarihi ile 31/7/2020 tarihi aralığında süresi dolan veya dolacak denize elverişlilik belgelerinin süresi, 1/8/2020 tarihine kadar uzatılır.
- 3) Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu kapsamındaki yetki tespitlerinin verilmesi, toplu iş sözleşmelerinin yapılması, toplu iş uyuşmazlıklarının çözümü ile grev ve lokavta ilişkin süreler 17 Nisan 2020 tarihten itibaren üç ay süreyle uzatılmıştır.
2. Ertelenen iş, işlem ve toplantılar:
- 1) Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun’un 3’üncü maddesi kapsamında ticaret gemilerinin tahsis edildikleri işlere ve yapacakları yolculuklara göre tekne, makine, kazan, genel donanım, can kurtarma, yangından korunma ve yangın söndürme ve sair araç ve teferruatının yönetmeliği gereğince haiz olmaları lazım gelen durumların ve sualtı denetmeleri 1/8/2020 tarihine kadar ertelenir.
- 2) 10/3/2020 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere;
- >> Dernekler Kanunu ve Türk Medeni Kanunu’na göre dernekler tarafından verilecek bildirim ve beyannameler ile dernek genel kurul toplantıları 31/7/2020 tarihine kadar ertelenir. (Ertelenen genel kurul toplantıları, ertelemenin sona erdiği tarihten itibaren 30 gün içinde yapılır. Mevcut organların görev, yetki ve sorumlulukları erteleme süresi sonrasında yapılacak ilk genel kurula kadar devam eder.)
>> Kooperatifler Kanunu kapsamındaki genel kurul toplantıları 31/7/2020 tarihine kadar ertelenir. (Ertelenen genel kurul toplantıları, ertelemenin sona erdiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılır. Mevcut organların görev, yetki ve sorumlulukları erteleme süresi sonrasında yapılacak ilk genel kurula kadar devam eder.)
>> Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu kapsamındaki genel kurul toplantıları 31/7/2020 tarihine kadar ertelenir. (Ertelenen genel kurul toplantıları, ertelemenin sona erdiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılır. Mevcut organların görev, yetki ve sorumlulukları erteleme süresi sonrasında yapılacak ilk genel kurula kadar devam eder.) - 3) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu’nun 61 inci maddesi uyarınca 2020 yılı Mayıs ayı içinde yapılması gereken Birlik Genel Kurulu, bir sonraki yıl Genel Kurulu ile birlikte yapılır.
- 4) 18/1/1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri SeçimiHakkında Kanun’un 33’üncü maddesine göre yapılması gereken seçimler 2020 yılında yapılmaz.
- 5) Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun 30’uncu maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde öngörülen tespit 2020 yılı için 15 Temmuz 2020 tarihi esas alınarak gerçekleştirilir ve en geç 31 Temmuz 2020 tarihine kadar Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına gönderilir. Aynı fıkranın (b) bendi uyarınca yapılacak tespit ise 15 Temmuz 2020 tarihi esas alınarak yapılır ve Eylül ayının ilk haftasında Resmi Gazetede yayımlanır.
3. Uzaktan çalışmaya ilişkin düzenlemeler
- 1) 10/3/2020 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamında Ar-Ge ve tasarım merkezlerinde yürütülen faaliyetlerin Ar-Ge ve tasarım merkezleri dışında da yapılmasına; Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu kapsamında Bölge sınırları içinde yürütülen faaliyetlerin Bölge dışında da yürütülmesine 11/3/2020 tarihinden itibaren 4 ay süreyle sınırlı olmak üzere, Sanayi ve Teknoloji Bakanı tarafından izin verilebilir. (İzin verilmesi durumunda, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın bilgilendirilmesi kaydıyla, 5746 sayılı Kanun ile 4691 sayılı Kanun kapsamındaki indirim, istisna, destek ve teşviklerden yararlanmaya devam edilir.)
- 2) Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazların satışı, kiraya verilmesi, trampası, arsa veya kat karşılığı inşaat yaptırılması ve sınırlı ayni hak tesisi işlemleri ile devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin kiraya verilmesi ve kullanma izni verilmesi ihaleleri, 31/7/2020 tarihine kadar hizmet bedeli karşılığında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bağlı ve ilgili kuruluşları ile bunların iştiraklerine ait teknik altyapı kullanılmak suretiyle elektronik ortamda yapılabilir.
III. İş Hukuku ile İlgili Düzenlemeler
- 1) İş Kanunu kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın her türlü iş/hizmet sözleşmesi, 17 Nisan 2020 tarihinden itibaren üç ay süreyle İş Kanunu’nun 25 inci maddesinin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde ve diğer kanunların ilgili hükümlerinde yer alan ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri sebepler dışında işveren tarafından feshedilemez. (Bu hükme aykırı olarak iş sözleşmesini fesheden işveren veya işveren vekiline, sözleşmesi feshedilen her işçi için fiilin işlendiği tarihteki aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası verilir.)
- 2) 17 Nisan 2020 tarihinden itibaren üç aylık süreyi geçmemek üzere işveren işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne ayırabilir. Bu halde ücretsiz izne ayrılmak, işçiye haklı nedene dayanarak sözleşmeyi fesih hakkı vermez.
- 3) Koronavirüs (Covid-19) sebebiyle işverenlerin yaptıkları zorlayıcı sebep gerekçeli kısa çalışma başvuruları için, uygunluk tespitinin tamamlanması beklenmeksizin, işverenlerin beyanı doğrultusunda kısa çalışma ödemesi gerçekleştirilecektir. (İşverenin hatalı bilgi ve belge vermesi nedeniyle yapılan fazla ve yersiz ödemeler, yasal faizi ile birlikte işverenden tahsil edilir. Bu hüküm 29/2/2020 tarihinden itibaren uygulanacaktır.)
- 4) 17 Nisan 2020 tarihinde iş sözleşmesi bulunmakla birlikte İş Kanunu uyarınca “17 Nisan 2020 tarihinden itibaren üç aylık süreyi geçmemek üzere” işveren tarafından ücretsiz izne ayrılan ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayan işçiler ile 15/3/2020 tarihinden sonra İşsizlik Sigortası Kanunu’nun 51 inci maddesi kapsamında iş sözleşmesi feshedilen ve İşsizlik Sigortası Kanunu’nun diğer hükümlerine göre işsizlik ödeneğinden yararlanamayan işçilere, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almamak kaydıyla ve İş Kanunu’nda düzenlenen fesih yapılamayacak 3 aylık süreyi geçmemek, bu süre içinde ücretsiz izinde bulundukları veya işsiz kaldıkları süre kadar, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan günlük 39,24 Türk lirası nakdi ücret desteği verilir. (Bu kapsamda ücretsiz izne ayrılarak nakdi ücret desteğinden yararlanan işçinin fiilen çalıştırıldığının tespiti halinde işverene, bu şekilde çalıştırılan her işçi ve çalıştırıldığı her ay için ayrı ayrı olmak üzere fiilin işlendiği tarihteki brüt asgari ücret tutarında çalışma ve iş kurumu il müdürlüklerince idari para cezası uygulanır ve ödenen nakdi ücret desteği ödeme tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte işverenden tahsil edilir.)
- 5) Yukarıda açıklanan kapsamda nakdi ücret desteğinden yararlananlardan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu göre genel sağlık sigortalısı veya genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamına girmeyenler, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 60/1/g bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılırlar ve genel sağlık sigortasına ilişkin primleri İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanır.
IV. Ticaret Hukuku İle İlgili Düzenlemeler
- 1) Sermaye şirketlerinde, 30/9/2020 tarihine kadar 2019 yılı net dönem kârının yalnızca yüzde yirmi beşine kadarının dağıtımına karar verilebilir, geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçeler dağıtıma konu edilemez, genel kurulca yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemez. (Devlet, il özel idaresi, belediye, köy ile diğer kamu tüzel kişilerinin ve sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait fonların, doğrudan veya dolaylı olarak sermayesinin yüzde ellisinden fazlasına sahip olduğu şirketler hakkında bu hüküm uygulanmaz.)
- 2) Genel kurulca 2019 yılı hesap dönemine ilişkin kâr payı dağıtımı kararı alınmış ancak henüz pay sahiplerine ödeme yapılmamışsa veya kısmi ödeme yapılmışsa, 2019 yılı net dönem kârının yüzde yirmi beşini aşan kısma ilişkin ödemeler 30/09/2020 tarihine kadar ertelenir.
- 3) Üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından bir mal veya hizmetin satış fiyatında fahiş artış yapılamaz.(Bu yasağa aykırı hareket edenlere on bin Türk lirasından yüz bin Türk lirasına kadar idari para cezası verilir.) Üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından piyasada darlık yaratıcı, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozucu faaliyetler ile tüketicinin mallara ulaşmasını engelleyici faaliyetlerde bulunulamaz. (Bu yasağa aykırı hareket edenlere elli bin Türk lirasından beş yüz bin Türk lirasına kadar)
V. Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi (Şirket) ile İlgili Düzenlemeler
- 1) Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi ve Fon tarafından kurulacak diğer şirketler, Türkiye Varlık Fonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde kurulacak alt fonların bağımsız denetimden geçmiş yıllık mali tabloları ile faaliyetleri bağımsız denetim standartları çerçevesinde denetlenmesinden sonra hazırlanacak rapor her yıl ağustos ayı (değişiklikten önce haziran ayı idi.) sonuna kadar Cumhurbaşkanı’na sunulur.
- 2) Türkiye Varlık Fonun’un, Şirketin, alt fonların ve Şirketin kurduğu şirketlerin, diğer şirketler üzerinde üçüncü kişilerle birlikte veya tek başlarına kontrolünü sağlayacak işlemlerinde, işlemlerin tarafları, onların doğrudan ve dolaylı ortakları, iştirakleri, bağlı ortaklıkları ile kontrol sağlanan şirketlere de bu işlemlerle sınırlı olmak üzere;
>> Sermaye Piyasası Kanunu’nun “Halka açık ortaklıkların birleşme, bölünme işlemlerine taraf olması, tür değiştirmesi, imtiyaz öngörmesi veya mevcut imtiyazların kapsam veya konusunu değiştirmesi gibi yatırımcıların yatırım kararlarının değişmesine yol açacak ortaklığın yapısına ilişkin temel işlemler bu Kanunun uygulanmasında önemli nitelikte işlem sayılır. Kurul, önemli nitelikteki işlemleri, önemlilik ölçüsü de dâhil olmak üzere bu nitelikteki işlemlerde bulunulabilmesi veya kararların alınabilmesi için uyulması zorunlu usul ve esasları, halka açık ortaklıkların niteliğine göre belirlemeye yetkilidir. (2) Kurul, birinci fıkra çerçevesinde düzenlenen zorunluluklara uyulmaksızın gerçekleştirilen işlemlerin ortadan kaldırılmasına yönelik Kurul kararının tebliği tarihinden itibaren otuz gün içinde işlem öncesi durumun aynen sağlanmaması hâlinde idari para cezası verebilir ve bu işlemlerin iptali için 6102 sayılı Kanunun genel kurul kararlarının iptaline ilişkin hükümleri çerçevesinde dava açabilir.” şeklindeki 23. Maddesi,
>> Sermaye Piyasası Kanunu’nun “Pay alım teklifi sonucunda veya birlikte hareket etmek de dâhil olmak üzere başka bir şekilde sahip olunan payların halka açık ortaklığın oy haklarının Kurulca belirlenen orana veya daha fazlasına ulaşması durumunda, paya sahip olan bu kişiler açısından azınlıkta kalan pay sahiplerini ortaklıktan çıkarma hakkı doğar. Bu kişiler, Kurulca belirlenen süre içinde, azınlıkta kalan ortakların paylarının iptalini ve bunlar karşılığı çıkarılacak yeni payların kendilerine satılmasını ortaklıktan talep edebilirler. Satım bedeli, 24 üncü madde çerçevesinde belirlenir. (2) Birinci fıkrada yer alan şartlar çerçevesinde ortaklıktan çıkarma hakkının doğduğu durumlarda, azınlıkta kalan pay sahipleri açısından satma hakkı doğar. Bu pay sahipleri Kurulca belirlenen süre içinde, paylarının adil bir bedel karşılığında satın alınmasını oy haklarının Kurulca belirlenen orana veya daha fazlasına sahip olan gerçek veya tüzel kişilerden ve bunlarla birlikte hareket edenlerden talep edebilirler. (3) 6102 sayılı Kanun’un 208 inci maddesi halka açık ortaklıklara uygulanmaz. (4) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Kurulca belirlenir.” şeklindeki 27. maddesi,
>> Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi’nin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamında yürürlüğe konan ilgili ikincil mevzuat,
uygulanmayacaktır. - 3) Türkiye Varlık Fonu, Şirket ile alt fonlar ve Şirketin kurduğu diğer şirketlere, tek başlarına veya üçüncü kişilerle birlikte doğrudan ya da dolaylı olarak bunlar lehine üzerinde hakimiyet tesis edilen şirketlere ve bu hakimiyetin tesisine ilişkin işlemlerle sınırlı olmak üzere bu işlemlerin taraflarına, onların doğrudan ya da dolaylı ortaklarına, iştiraklerine ve bağlı ortaklıklarına, Türk Ticaret Kanunu’nun 202. Maddesi’nin “(1) a) Hâkim şirket, hâkimiyetini bağlı şirketi kayba uğratacak şekilde kullanamaz. Özellikle bağlı şirketi, iş, varlık, fon, personel, alacak ve borç devri gibi hukuki işlemler yapmaya; kârını azaltmaya ya da aktarmaya; malvarlığını ayni veya kişisel nitelikte haklarla sınırlandırmaya; kefalet, garanti ve aval vermek gibi sorumluluklar yüklenmeye; ödemelerde bulunmaya; haklı bir sebep olmaksızın tesislerini yenilememek, yatırımlarını kısıtlamak, durdurmak gibi verimliliğini ya da faaliyetini olumsuz etkileyen kararlar veya önlemler almaya yahut gelişmesini sağlayacak önlemleri almaktan kaçınmaya yöneltemez; meğerki, kayıp, o faaliyet yılı içinde fiilen denkleştirilsin veya kaybın nasıl ve ne zaman denkleştirileceği belirtilmek suretiyle en geç o faaliyet yılı sonuna kadar, bağlı şirkete denk değerde bir istem hakkı tanınsın. b) Denkleştirme, faaliyet yılı içinde fiilen yerine getirilmez veya süresi içinde denk bir istem hakkı tanınmazsa, bağlı şirketin her pay sahibi, hâkim şirketten ve onun, kayba sebep olan, yönetim kurulu üyelerinden, şirketin zararını tazmin etmelerini isteyebilir. Hâkim istem üzerine veya resen somut olayda hakkaniyete uygun düşecekse, tazminat yerine bu maddenin ikinci fıkrası hükümlerine göre, davacı pay sahiplerinin paylarının hâkim şirket tarafından satın alınmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir başka bir çözüme karar verebilir. c) Alacaklılar da, (b) bendi uyarınca, şirket iflas etmemiş olsa bile, şirketin zararının şirkete ödenmesini isteyebilirler. d) Kayba sebebiyet veren işlemin, aynı veya benzer koşullar altında, şirket menfaatlerini dürüstlük kuralına uygun olarak gözeten ve tedbirli bir yöneticinin özeniyle hareket eden, bağımsız bir şirketin yönetim kurulu üyeleri tarafından da yapılabileceği veya yapılmasından kaçınılabileceğinin ispatı hâlinde tazminata hükmedilemez. e) Pay sahiplerinin ve alacaklıların açacağı davaya, kıyas yoluyla 553, 555 ilâ 557, 560 ve 561 inci maddeler uygulanır. Hâkim teşebbüsün merkezinin yurt dışında bulunması hâlinde tazminat davası bağlı şirketin merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinde açılır. 11026 (2) Hâkimiyetin uygulanması ile gerçekleştirilen ve bağlı şirket bakımından açıkça anlaşılabilir haklı bir sebebi bulunmayan, birleşme, bölünme, tür değiştirme, fesih, menkul kıymet çıkarılması ve önemli esas sözleşme değişikliği gibi işlemlerde, genel kurul kararına ret oyu verip tutanağa geçirten veya yönetim kurulunun bu ve benzeri konulardaki kararlarına yazılı olarak itiraz eden pay sahipleri; hâkim teşebbüsten, zararlarının tazminini veya paylarının varsa en az borsa değeriyle, böyle bir değer bulunmuyorsa veya borsa değeri hakkaniyete uygun düşmüyorsa, gerçek değerle veya genel kabul gören bir yönteme göre belirlenecek bir değerle satın alınmasını mahkemeden isteyebilirler. Değer belirlenirken mahkeme kararına en yakın tarihteki veriler esas alınır. Tazminat veya payların satın alınmasını istem davası, genel kurul kararının verildiği veya yönetim kurulu kararının ilan edildiği tarihten başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar. (3) İkinci fıkrada öngörülen dava açılınca, davacıların muhtemel zararlarını veya payların satın alma değerini karşılayan tutardaki paranın teminat olarak, mahkemece belirlenecek bir bankaya mahkeme adına yatırılmasına karar verilir. Teminat yatırılmadığı sürece genel kurul veya yönetim kurulu kararına ilişkin hiçbir işlem yapılamaz. Bu maddenin birinci ve ikinci fıkralarında öngörülen davaların kötüniyetle açılması hâlinde davalı, uğradığı zararın müteselsilen tazmin edilmesini ve mahkemeye teminat yatırılmasını davacılardan isteyebilir. (4) Birleşme, bölünme ve tür değiştirmede, pay sahiplerine ve ortaklara tanınmış bulunan diğer haklar saklıdır. (5) Bağlı şirketin yöneticileri, bu madde hükümleri dolayısıyla pay sahiplerine ve alacaklılara karşı doğabilecek sorumluluklarının tüm hukuki sonuçlarının, bir sözleşme ile üstlenmesini hâkim teşebbüsten isteyebilir.” şeklindeki hükmü uygulanmaz.
VI. Diğer Kanunlarda Yapılan Değişiklikler ve Düzenlemeler
- 1) Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanunu’nun 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrası “İşletme belgesi bir işletmeye mahsus olmak üzere tüzel kişilere verilir. Bakanlıktan izin almak kaydıyla işletme belgesi acenta unvanından bağımsız olarak başka bir tüzel kişiliğe devredilebilir ve devir Bakanlık siciline işlendiği tarihte hüküm ifade eder. Devredilen işletme belgesinde yer alan acenta unvanı veya iltibasa yol açacak unvan on yıl içerisinde hiçbir seyahat acentasına kullandırılmaz. İşletme belgesini devreden tüzel kişiliğe üç yıl içerisinde yeniden işletme belgesi verilmez. Belge devrine ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.” şeklinde değiştirilmiştir.
- 2) Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na madde eklenerek Mücbir sebep hallerinde, Hazine ve Maliye Bakanlığı bilişim sistemleri üzerinden yürütülen işlemlerde yaşanabilecek gecikme nedeniyle ilgililere, gecikme faizi, gecikme zammı ve ceza gibi yaptırımlar uygulanmayacağı düzenlenmiştir.
- 3) Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’na “(1) 30/9/2020 tarihine kadar bu Kanun kapsamında el konulan ve bulaşıcı salgın hastalıkla mücadele ile doğrudan ilgili tıbbi cihaz ve malzemeler, test materyali, plazma, etil alkol, izopropil alkol, gliserol, maske, eldiven, tulum, galoş, kolonya, dezenfektan, dezenfeksiyon cihazları, solunum cihazı, yoğun bakım malzemesi, ilaç, aşı, ilk yardım araç-gereçleri ve bunların üretiminde kullanılan cihaz ve malzemeler, delil olarak saklanmasına gerek bulunmaması halinde yeteri kadar numune alındıktan ve bunun mümkün olmaması halinde her türlü ayırt edici özelliği tespit edildikten sonra el koyan idare veya ilgili kamu kurumu tarafından soruşturma evresinde hâkim veya kovuşturma evresinde mahkemeden tahsisi talep edilebilir. Talep üzerine verilen kararlara karşı itiraz edilebilir. Hakim veya mahkemece tahsisi uygun bulunan eşyanın soruşturma veya kovuşturma sonunda iadesine karar verildiği takdirde eşyanın rayiç değerinden varsa gümrük vergileri ve para cezaları ayrıldıktan sonra kalan tutar, tahsis yapılan kurum tarafından eşya sahibine ödenir. (2) Cumhurbaşkanı birinci fıkrada yer alan süreyi 3 aya kadar uzatmaya yetkilidir.” şeklinde geçici madde eklenmiştir.
SOMS LEGAL HUKUK BÜROSU
Av. Musa Kurtulmuş
Aşağıda yer alan bülten Karşılaştırmalı Reklam konusunda bilgiler içermektedir. Karşılaştırmalı Reklam konusu ilgiliniz dahilinde ise, konu ile ilgili daha detaylı bilgi için lütfen Soms Legal Hukuk Bürosu ortaklarından Azra Erözler Oğuzhan ile iletişime geçiniz. E-mail: azra.oguzhan@somslegal.com
10 Ocak 2015 tarihli 29232 numaralı Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği’nin Karşılaştırmalı Reklamları detaylı bir şekilde hüküm altına alan düzenlemesi 10.01.2016 tarihi itibari ile yürürlüğe girmiştir. Konu ile ilgili bültenimiz aşağıdadır.
28 Mayıs 2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Türkiye, pazarlama iletişiminde yeni bir kavram olan “karşılaştırmalı reklam” ile ilk defa tanıştı.
Karşılaştırmalı reklamlar, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 61. Maddesinde yer alan ve reklamlar için getirilmiş olan aşağıdaki genel kurallara tabi olup, tüm ticari reklamların Reklam Kurulunca belirlenen ilkelere, genel ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına uygun, doğru ve dürüst olmaları ve Tüketiciyi aldatıcı veya onun tecrübe ve bilgi noksanlıklarını istismar edici, can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürücü, şiddet hareketlerini ve suç işlemeyi özendirici, kamu sağlığını bozucu, hastaları, yaşlıları, çocukları ve engellileri istismar edici olmamaları gerekmektedir.
Ayrıca, karşılaştırmalı reklamların da örtülü reklam niteliğinde olmaması ve en temel kural olarak mutlaka aynı ihtiyaçları karşılayan ya da aynı amaca yönelik rakip mal veya hizmetlerin karşılaştırıldığı bir yapıda olması zorunludur.
Karşılaştırmalı reklam yukarıda yer alan Madde 61 ve devamı hükümlerine dayanılarak çıkartılan 10 Ocak 2015 tarihli 29232 numaralı Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği ile daha ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Söz konusu Yönetmeliğin Karşılaştırmalı Reklamlar ile ilgili düzenlemesi 10 Ocak 2016 tarihi itibari ile yürürlüğe girmiş olup, tam metni aşağıdadır:
MADDE 8 – (1) Karşılaştırmalı reklamlar, ancak;
a) Aldatıcı ve yanıltıcı olmaması,
b) Haksız rekabete yol açmaması,
c) Karşılaştırılan mal veya hizmetlerin aynı nitelikte olması ve aynı istek ya da ihtiyaca cevap vermesi,
ç) Tüketiciye fayda sağlayacak bir hususun karşılaştırılması,
d) Karşılaştırılan mal veya hizmetlerin, fiyatı da dahil, bir ya da daha fazla maddi, esaslı, doğrulanabilir ve tipik özelliğinin objektif olarak karşılaştırılması,
e) Nesnel, ölçülebilir, sayısal verilere dayanan iddiaların; bilimsel test, rapor veya belgelerle ispatlanması,
f) Rakiplerin fikri ve sınai mülkiyet haklarını, ticaret unvanını, işletme adını, diğer ayırt edici işaretlerini, mallarını, hizmetlerini, faaliyetlerini veya diğer özelliklerini kötülememesi veya itibarsızlaştırmaması,
g) Menşei belirtilmiş mal veya hizmete ilişkin karşılaştırmada, mal veya hizmetlerin aynı coğrafi yerden olması,
ğ) Reklam veren ile rakibinin markası, ticaret unvanı, işletme adı veya diğer bir ayırt edici işareti ya da mal veya hizmetleri ile ilgili karışıklığa yol açmaması,
koşullarıyla yapılabilir.
(2) Karşılaştırmalı reklamlarda, rakiplere ait isim, marka, logo veya diğer ayırt edici şekil veya ifadeler ile ticaret unvanı veya işletme adlarına, bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen hükümlere uygun olması koşuluyla yer verilebilir.
(3) Takviye edici gıdaların karşılaştırmalı reklamı yapılamaz.
Pazarlama iletişimimize yeni entegre olan karşılaştırmalı reklam kavramı mahiyeti gereği, sadece tüketicilerin korunması açısından Tüketicilerin Korunması Hakkında Kanun’u değil, aynı zamanda “haksız rekabet” boyutu ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nu (“TTK”) da ilgilendirmektedir. Bu nedenle, karşılaştırmalı reklam konusunun, haksız rekabet boyutunun da TTK anlamında da ele alınması zorunludur.
Genel olarak, TTK kapsamında, haksız rekabet hususunda, rakipler arasındaki ilişkileri veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen, aldatıcı veya dürüstlük kuralına aykırı davranışlar ile ticari uygulamaların haksız ve hukuka aykırı olduğu belirtilmektedir (TTK Madde 54). Ayrıca, TTK Madde 55, haksız rekabet hallerini aşağıdaki şekilde detaylandırmaktadır:
TTK Madde 55 hükmü dikkate alındığında, özellikle karşılaştırmalı reklamlara ilişkin olarak, aşağıda sayılan hallerin haksız rekabet hali olarak nitelendirildiği kolaylıkla tespit edilmektedir.
• Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek ve
• Kendisini, mallarını, iş ürünlerini, faaliyetlerini, fiyatlarını, gerçeğe aykırı, yanıltıcı, rakibini gereksiz yere kötüleyici veya gereksiz yere onun tanınmışlığından yararlanacak şekilde; başkaları, malları, iş ürünleri veya fiyatlarıyla karşılaştırmak ya da üçüncü kişiyi benzer yollardan öne geçirmek
Karşılaştırmalı reklam uygulamaları ile TTK hükmü birlikte değerlendirildiğinde (ki özellikle Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği’nin 8/1 (b) maddesi gereği karşılaştırmalı reklam uygulamasının “Haksız rekabete yol açmaması” şartı arandığından, herhangi bir karşılaştırmalı reklam uygulaması hayata geçirilirken TTK hükmünün de dikkate alınması elzemdir), TTK uyarınca karşılaştırmalı reklamların hukuka uygun olabilmesi için, tüketiciyi aldatıcı mahiyette olmaması ve doğru olması, karşılaştırmaya konu mal ve hizmetlerin aynı nitelikte ve özellikte olması veya aynı istek ve ihtiyaca cevap vermesi ( bir diğer deyişle eşdeğer ve ikame edilebilir olması), reklamın gereksiz yere kötüleyici veya küçük düşürücü olmaması, başkasının itibarından haksız yere faydalanmaması, kesinlikle iltimasa sebep olmaması şartları aranmaktadır.
Her iki mevzuatın genel itibari ile paralel ve birbirini tamamlayıcı hükümler düzenlediğini söylemek mümkündür. Ancak, karşılaştırmalı reklam uygulamaları yapılırken, reklam ile ilgili 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da öngörülen ana prensiplerin yanısıra hem Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği’nin ilgili hükümlerinin hem de TTK’nın haksız rekabete ilişkin hükümlerinin gözetilmesi gerekmektedir. Bu iki mevzuat hükmünün birbirinden bağımsız hükümler olduğu varsayılarak ve reklam ile ilgili özel mevzuat olması gerekçesine dayanılarak, sadece Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği’nin tek başına dikkate alınması, haksız rekabete ilişkin TTK’da öngörülen detayların göz ardı edilmesi sonucunu doğuracak ve karşılaştırmalı reklam ile hedeflenen daha dürüst ve şeffaf rekabet ortamı ile tüketicinin en üst seviyede bilgilendirilmesi ve korunması hedeflerinin önüne geçerek aksine rekabetin engellenmesi/kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Av. Azra Erözler Oğuzhan
Partner
SOMS LEGAL HUKUK BÜROSU
BİZE ULAŞIN

İSTANBUL
Kat: 26 Daire: 2605 Şişli 34367 İstanbul, Turkey
T: +90 212 251 92 18-21 F: +90 212 251 92 22
İZMİR
Kat:2 Daire:3 Alsancak 35220 İzmir, Turkey
T: +90 232 290 06 06 F: +90 232 290 06 65